Mektubu okumayı bitirdikten sonra kağıdın önüne arkasına bakmaya başladım. Ne yani bu kadar mıydı? Başarmış mıydık? Yoksa başaramamış mıydık? Işıl'la birbirimize baktık.
"Eee ne oldu şimdi?"
Mehmet'in sorusu aklımın içinde dönmeye başladı. Gerçekten, ne olmuştu şimdi?
"Başaramadık mı?"
"Ahu, biz elimizden geleni yaptık."
"Hayır, vazgeçemeyiz!"
"İyi de ne yapacağız?"
"Yazmaya devam edeceğiz. Hala bir umut var. İntihar ettiğini nerden bileceğiz? Belki de etmedi ve bizden yanıt bekliyor."
"Ahu olayı fazla kişiselleştiriyorsun."
Işıl haklı mıydı acaba? Gönderen'in yerine kendimi koyma işini fazla mı abartıyordum? Her ne olursa olsun şu an vazgeçemezdik. Eğer intihar etmediyse hala şansımız vardı.
"Kızlar, bana biraz boşa uğraşıyormuşsunuz gibi geliyor. Pek hayat dolu biri değil. Onu vazgeçiremezsiniz. Gayet kararlı duruyor."
"Her ne olursa olsun. Tekrar deneyeceğiz."
***
İki kişi başladığımız mektup mücadelesine Mehmet de dahil olmuştu. Her ne kadar cevap vermemizi saçma bulsa da yanımızda yer alacaksa susması gerektiğini anlamıştı. Geçen sefer olduğu gibi 14 başarısız deneme yapmamıştık henüz. Boş kağıdın başında üçümüz kafa kafaya vermiş düşünüyorduk.
"Evet ne yapıyoruz?"
"Hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatıyoruz."
Dirseğimi masaya çenemi ise elimin üstüne koymuşken sözlerim daha çok kendi kendime konuşur gibiydi. Bir süredir bunu düşünüyordum. Görmeyen birine gökkuşağı nasıl anlatılır? Salonumuzun içindeki sessizlik artık elle tutulur bir hal almıştı. Mehmet'in sesi sessizliği dağıttı.
"Nasıl biri olduğunu bilsek daha kolay yardımcı olabiliriz aslında ama hiçbir fikrimiz yok resmen. Cinsiyetini, yaşını bile bilmiyoruz. Elimizdeki verilere bakalım. Yalnız biri, fazlaca depresif. Ama bana sorarsanız kararsız da biri. Her ne olursa olsun kendini bunca zahmete girmeden öldüremeyecek kadar cesaretsiz. Silik de bir tip olması çok yüksek olasılık."
Mehmet söylediklerinde haklıydı. Hakkında bildiklerimiz bu kadardı. Bir de Ankara'da yaşadığını biliyorduk. Tekrardan Ankara'ya gitme fikri beynimde uyandı. Bunu Işıl ve Mehmet'le paylaşıp tekrar reddedilmesine gerek görmeden beynimin arka odalarına yolladım.
Aslında içten içe Gönderen'e kızıyordum. Bende zamanında aynı hatanın kıyısından dönmüş de olsam hayatını bu şekilde sonlandırmayı düşünmesi beni sinirlendiriyordu. Belki de ben eski bene kızıyor bunu Gönderen'e yüklüyordum. Ama bizim hayatımızı değiştirmek için bu kadar çabalamamıza rağmen onun geçersiz olabilmesi çok yüksek bir adrese mektup yollayarak çıkış araması bana bencillik gibi geliyordu. Bir bilinmeze giderken bizi de arkasında sürüklüyordu.
Düşündüklerim beynimde bir ışık yanmasına sebep oldu. O ışıkla birlikte yerimden hoplayarak diğerlerini ürküttüm hemen kalemi elime alıp düşüncelerimi kağıda dökmeye başladım. Işıl ve Mehmet sessizce kağıda eğilmiş ne yaptığıma bakıyordu.
Sevgili Gönderen,
Seni anladığımızı düşünerek sana bir mektup yazdık. Ama belli ki seni anlamanın yakınından bile geçememişiz. Belki hiç görmeyen birine gökkuşağını anlatamam ama dünyada bulunan, gökkuşağından daha güzel şeylerle onu mutlu edebilirim. Sıcak bir günde ılık bir denize girmesini sağlayabilir, çıkıp da tenine değen hafif rüzgarla kendini bulutların üzerinde hissetmesine sebep olabilirim. Bunun gibi binlercesini ona yaşatabilirim.