05.03.2015
Çalan alarmımla birlikte yatağımdan sıçrarcasına uyandım. Uyurken vakit ne kadar da çabuk geçiyordu. Sadece beş dakika önce gözlerimi kapadığıma yemin edebilirdim. Yattığım yerden diğer odadaki Işıl'a seslendim.
"Işııll! Uyanma vakti!"
Işıl'dan ses gelmiyordu. Belli ki fiziksel temasla uyandırılmak istiyordu. Bununla ilgili dün gece bana sonsuz yetki verdiğini kesinlikle hatırlıyorum. Bugün çok önemli bir dersi olduğunu, eğer uyanmazsa ağzına terlikle vurabileceğimi söylemişti.
Kendimi zorla yatağımda kazıdım. Bugün her gün olduğu gibi yoğun geçecekti. Lavaboya gidip elimi yüzümü yıkadıktan sonra havluya uzandım. Ellerimi kurulamadan onlara sinsice gülerek baktım. Islak ellerimle Işıl'ın odasına girdim. Yorganı kafasına çekmediği için şanslıydım. Yapacağım şeyden sonra başıma gelecekleri düşünmemeye karar verdim. Ellerimi hızlıca Işıl'ın ensesinden içeri soktum. Işık hızıyla gözlerini açıp yatakta doğruldu.
"Lan! Ne yapıyorsun kızım?!"
"E sen yarın çok önemli dersim var, uyandır demedin mi?"
"Tamam da buna kadar daha bir sürü yöntem vardır bence!"
Oldukça kızmışa benziyordu. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Yorganı üstünden atıp lavaboya gitti. Bu sessizlik hiç hayra alamet değildi. Belki de bir şey yapmazdı. Omuz silkerek odama gittim. Hava hala oldukça soğuktu. Dolabımdan zümrüt yeşili kalın kazağımla siyah pantolonumu çıkarttım. Giyinmek için soyunmaya hazırlanırken odamın kapısı açıldı. Daha ne olduğunu anlayamadan suratıma bir bardak buz gibi suyu yemem bir oldu.
"Ne yapıyorsun be manyak?!"
"Seni kendine getiriyorum. Ayıl diye."
"Sen görürsün şimdi ayılmayı."
Cümlemi tamamladığım gibi Işıl'ı evin içinde kovalamaya başladım. Yakalarsam yapabileceklerimi bildiğinden delicesine kaçıyordu. Koltukların arkasında, masanın çevresinde koşarken bir yandan da gülüyorduk. En sonunda koltuğun yanında onu yakalayarak onu koltuğa yatırdım. Kollarını tutup onu gıdıklamaya başladım. Kahkahaları evi inletiyordu.
"Tamam...Tamam...Pes ediyorum....Sen kazandın."
Gıdıklamalarım sebebiyle kesik kesik konuşabiliyordu. İntikamımı aldıktan sonra onu bıraktım. İkimiz de koltuğa yayıldık. Gerçekten enerjik ve mutlu bir sabah olmuştu.
"Dün gece Mehmet aradı."
Yüzümdeki gülümseme anında dağıldı. Son günlerde adını bile duymamak iyi gelmişti. Şimdi tekrardan adını duymak kanın beynime sıçramasına sebep olmuştu. Işıl'la her ne kadar aynı derse de girseler onun tüm konuşma çabalarına rağmen Işıl hiç yüz vermemişti. Belli ki peşini bırakmak gibi bir niyeti yoktu.
"Ne dedi?"
"Konuşmak istiyor. Bugün ailesinin yanına gidecekmiş. Ama döndüğünde artık aramızda sorun kalmasını istemiyormuş."
Dirseklerimi dizlerime koyduktan sonra ellerimle yüzümü kapattım. Derin bir nefes alıp düşünmeye başladım. Işıl onu affedebilirdi ama ben unutamıyordum. Buna rağmen Işıl'ın benim etkim olmadan karar vermesini istiyordum. Mutsuz olacağı bir şeye sebep olamazdım.
"Affedecek misin onu?"
Işıl derin bir of çekti. Onun da kararsız kaldığı çok belliydi.