Mehmet, ya da aslında her kimse odadan çıkalı tahminimce on beş dakika olmuştu. Yaşadığımız şok sebebiyle ikimiz de konuşamıyorduk. Şuan yaşadıklarıma anlam verebilmem mümkün değildi. Işıl'a dönüp baktığımda donuk gözlerle duvara bakıyor olduğunu gördüm. Onu bir süre daha izledikten sonra sessizliği o bozdu.
"Ne kadar aptalmışım!"
"Nerden bilebilirdin? Nerden bilebilirdik?"
"Ahu, onca zaman...Ben bu adamla beraberdim. Nasıl anlamam?"
"Ben aynı kişiden bahsettiğimizi pek sanmıyorum Işıl."
"Nasıl yani?"
"Işıl o Mehmet değil. Olamaz. Biliyorum anlamlandıramıyoruz ama muhakkak bir açıklaması olmalı. Bu içerdeki adamın Mehmet olmasına imkan yok. Bildiğin bir ikiz kardeşi falan var mıydı Mehmet'in?"
Sorduğum saçma soru karşısında ikimizde bir anlığına gülümsedik. Herhalde böyle bir şey olsa Işıl bilirdi. Ya da bilebilir miydi?
---
Sımsıkı çekilmiş siyah perdelerden ne kadar geçebilirse o kadar geçen gün ışığıyla gözlerimi açtım. Bu siyah perdeleri de o manyak takmıştı sanırım. Aslında Işıl'ın migren nöbetleri için müthiş bir seçim olabilirdi. Bulunduğum durum içerisinde düşünülecek en saçma şeyleri düşündüğümü fark ettim. Kafamı çevirip Işıl'a baktığımda sandalyede başı omzuna düşmüş bir şekilde uyumakta olduğunu gördüm.
Kapının gıcırdayarak açılmasıyla oraya döndüm. Mehmet elinde bir sandalyeyle kapıda dikiliyordu. Sandalyeyi sürükleyerek tam karşımıza koydu. Sandalyenin çıkardığı kulak tırmalayan ses yüzünden Işıl da uyanmıştı. Sandalyeyi koyduktan sonra ters oturarak yüzünü bize döndü.
"Güzel uyuyabildiniz mi bakalım?"
Işıl'la birbirimize baktık. İşte şimdi gerçekten kafamız karışmıştı. Dün karşılaştığımız kişiyle şimdiki arasında dağlar kadar fark vardı. Ses tonu kibar, samimi ve sevecendi. Anlamayan bakışlarımız karşısında hafifçe gülümsedi. Sanırım açıklaması gerektiğini fark etmişti.
"Sizi şaşkınlar. Rüzgar size biraz kaba davrandı değil mi? Bu çocuğa insanlara karşı kibar olmasını asla öğretemiyorum."
"Sen kimsin?"
"Tanışmadık değil mi? Ben Deniz."
İşler iyice sarpa sarıyordu. Mehmet'in ikizi olduğu ihtimalinden sonra üçüzü olması ihtimali ortaya çıkmıştı. Bu fikri kafamda elemem gerekti. Ama olanları anlamlandırmak için bir çıkış noktasına ihtiyacım vardı. Bahsettiği Rüzgar'a göre daha ılımlı olduğundan ona soru sormanın daha kolay olacağına karar verdim.
"Kaç yaşındasın Deniz?"
"32 tabi ki. Yoksa daha küçük mü gösteriyorum?" dedi sevimli bir gülümsemeyle poz vererek.
"Kesinlikle daha küçük gösteriyorsun?"
Işıl yaptıklarıma asla anlam veremediğini belirten bir ifadeyle suratıma bakıyordu. Onu rahatlatmak için gülümsedim. Ne yapmam gerektiğini biliyordum. Sadece biraz daha detaya ihtiyacım vardı.
"Deniz, sence Rüzgar veya Mehmet bizden ne istiyor olabilir? Neden buradayız?"
Söylediğimle birlikte o sevimli ifadesi yüzünde kayboldu. Yüzüne sinirli bir ifade yerleşti. Hatta içinde biraz olsun korkunun bile barındığını söyleyebilirdim.
"Sen küçük kız! Benim ağzımdan laf almaya mı çalışıyorsun? Yerinde olsam bunu yapmazdım!"
Sandalyesinden hışımla kalkıp arkasına döndü.
"Deniz özür dilerim. Niyetim bu değildi. Kal, sohbet edelim, lütfen."
Söylediklerimle bir an olsun bile direnci kırılmadı. Kapıyı arkasından şiddetle çarpıp çıktı. Işıl'a döndüğümde hala bana deliymişim gibi bakıyordu.
"Ne yapıyorsun kızım sen?"
"Oyunu kurallarına göre oynuyorum. Sürekli karşımıza farklı kişiler olarak çıkarsa bende o kişiye göre konuşarak bu olayı çözebilirim diye düşündüm."
"Güzel ama tehlikeli bir fikir. Nasıl bir manyak olduğunu bilmiyoruz Ahu. Ya fikrin ters teperse?"
"Bundan daha kötü nasıl bir duruma düşebiliriz sanki Işıl?
"Manyağın biri tarafından öldürülebiliriz mesela?!"
Evimizin dış kapısının çalmasıyla tartışmamıza bir süre ara verdik. Salonun kapısı kapalı olduğundan olanları göremiyorduk. Mehmet kapıyı açacak mıydı, ya da kapıdaki kimdi bilmiyorduk. Oldukça uzun gelen bir sessizliğin ardından kapı bir daha çalmadı. Ama bulunduğumuz odaya doğru gelen adım seslerinin duyulması çok gecikmedi.
Uzun zamandır bölüm yazmadığımı fark ettim.
Kısa bir bölümle karşınızdayım.
Yorumlarınızı eksik etmezseniz sevinirim.