24.02.2015-Ahu
Küçük öğrenci evimin küçük odasında yatağıma uzanmış tavanı izliyordum. Sanırım son üç gündür aynı şeyi yapıyorum. Zil çaldı. Öğrenci evimizin kapısı nadir olarak çalardı. Gelenin kim olduğunu merak ettim. Buna rağmen yatağımdan kalkmak için herhangi bir hamlede bulunmadım. Işıl elbet açardı ne de olsa.
Kapının açılma sesini duydum. Bir süre sonra da kapanma sesini. Işıl'ın odama doğru yaklaşan adımlarının sesini dinledim. Kapımı açıp sadece kafası görünecek şekilde içeriye uzandı.
"Sene 2015. Hala mektup kullanan var mı?"
Cümlesini tamamlar tamamlamaz elinde tuttuğu zarfı fırlatırcasına yatağıma attı. Işıl'ın her zaman nasıl böyle huysuz ve suratsız olabildiğini düşünecekken gözüm yatağımdaki zarfa ilişti. Evet Işıl huysuz, suratsız biraz da melankolik olabilir. Ama haklı olduğu bir konu vardı. Mektup yazmak artık eskisi kadar popüler bir iletişim yolu değil. Hem kim bana neden mektup yazsın ki?
Zarfı elime alıp incelemeye başladım. Üzerinde gönderen adı yoktu. Gönderenin adresi olarak Ankara'da bir ilçe postanesi yazıyordu. Zarfın diğer kısmında ise alıcı adresi olarak evimizin adresi yazıyordu. Ama isim yoktu. Işıl bu mektubun bana yazıldığını nerden çıkardı ki?
Elimde zarfla birlikte odamdan çıkıp Işıl'ın odasına gittim. Kapıyı açtım. Normal şartlarda bu kapıyı açan herhangi bir kişi odada kimse olmadığını sanıp geri çıkabilirdi. Ama Işıl'la geçen 8 senelik arkadaşlık ve 2 senelik ev arkadaşlığı geçmişimle Işıl'ın bu kapkaranlık, içeriye en ufak bir ışık huzmesinin bile girmesinin engellendiği odada olduğunu biliyordum. Işıl yorganının altındaydı. İşte bu kötü haber. Odanın bu denli karanlık olması Işıl'ın migren nöbetlerinden birinin geldiğini gösteriyordu. Yorganın altında olmasıysa klasik bir KAS içinde bulunduğunu gösteriyordu. Yani bir Kendine Acıma Saati.
Odasının kapısının açılmasıyla yorganın altından çıkmaya bile tenezzül etmeden konuşmaya başladı:
"Gerçekten iyi bir sebebin yoksa lütfen odamı terk et Ahu."
"Kavga mı ettiniz yine?"
"Cümlendeki 'yine'yi vurgulamanı göz ardı etmeli miyim?"
"Ne var? Senin erkek arkadaşın olabilir. Bu Mehmet'ten hoşlanmam için yeterli bir sebep değil."
Işıl yorganın altından kafasını çıkardı. Karanlığa alışmış olan gözüm yüzünü az çok ayırt edebiliyordu.
"Mehmet'ten ne kadar nefret ettiğini biliyorum. Bunu tekrar hatırlatmak için mi geldin? Çünkü bu da Kendime Acıma Saati'mi bölmen için yeterli bir sebep değil."
"Sadece senin için en iyisi olmasını istiyorum."
"Yani?"
Işıl'ın ses tonu sinirimi bozdu. Arkadaşımın kendisi için daha doğru birisiyle birlikte olmasını istemek ne zamandan beri suç oldu. Şuan bunu ona anlatamayacağımın bilincine vararak gözlerimi devirdim.
"Neyse ne. Konuşmak istersen her zaman buradayım. Bunu bil yeter. Aslında gelme sebebim bu zarf."
Elimdeki zarfı fark ettirmek ister gibi salladım.
"Bunun bana geldiğini nerden çıkardın? Üstünde isim bile yazmıyor."
"Bu evde kendisine mektup gelebilecek kim var ki?"
"Sana gelmiş olamaz mı?"
"Bana mı? Bana kim mektup göndersin? Böyle abuk subuk şeylerle sen uğraşırsın."