İçeriye giren Mehmet'ti. Bunu söylemenin çok doğru olduğuna emin değildim sadece. Elimizde 3 farklı karakter vardı. Mehmet, Rüzgar ve Deniz. Mesele şuan gelen kişinin hangisi olduğunu anlamaktaydı. Şansımı denemekten zarar gelmeyeceğini düşündüm.
"Rüzgar?"
"Doğru tahmin güzellik. Duydum ki Deniz'le tanışmışsınız. Ama o kibar insana biraz kötü davranmışsınız."
Sözlerini sürdürürken yanıma doğru sakin adımlarla yaklaştı. Belindeki silahın parıltısı kanımı dondurmaya yetiyordu. Tam karşıma geçip gözleri gözlerime gelecek şekilde eğildi. Yüzümün her santimetresini ezberlemeye çalışır gibiydi. Gözleri tüm yüzümü dolaştı. En sonunda gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı.
"Ahu, Ahu, Ahu...Sana karşı zaafımı kullanmaya çalışmazsın değil mi? Çünkü Deniz'in ağzından laf almaya çalışman bana biraz bunu yapmaya çalışıyormuşsun gibi geldi. Seni şimdiden uyarmamda fayda görüyorum. Bu odaya giren her kim olursa olsun bana asla ihanet etmez. Yani sen her ne kadar açık arasan da bulamayacaksın. Kabul Işıl'dan daha zekisin. Ama bu maalesef şuan işine yaramayacak."
Işıl'dan bahsederken kısa bir an ona bakış attı. Bakışlarında bir küçümseme vardı. Işıl'ın gözlerindeyse hayal kırıklığı. Onu tabii ki anlayabiliyordum. Bunca zamandır yaşadıklarının sonunun böyle olması onu üzmüştü. Ama ben hala oyunu kuralına göre oynayarak buradan kurtulabileceğimize inanıyordum. Rüzgar fark etmeden Işıl'a göz kırptım.
"Rüzgar biliyor musun? Ben her zaman sana ulaşmayı hedefliyordum. Yani o tüm nefret numaraları bunları anlamaman içindi. Daha doğrusu Işıl'ın anlamaması içindi. Ben..."
Kısa bir an yüzünde ifade değişimi olduğuna yemin edebilirdim. Ama hemen ardından kendini toparladı. Kulaklarımızı çınlatan bir kahkaha bu duruma eşlik etti. Bu mutlu olmaktan çok uzak bir kahkahaydı. Kahkahasını bir anda kesip yüzünü yüzümün hemen önüne getirdi. Gözlerinden adeta ateş çıkıyordu. Bu ifadeyi bir kez daha gördüğüme yemin edebilirdim.
"Sen o küçük beyninle beni kandırmaya mı çalışıyorsun?"
"Rüzgar ben..."
"Kes sesini!"
Yüzü benim yüzüme o kadar yakındı ki nefesi tüm yüzümü hapsediyordu. Her kelimesinde yüzüme biraz daha yaklaşıyor ve daha da korkunçlaşıyordu.
"Sen beni aptal mı sanıyorsun? Işıl ve sen ne kadar yakın arkadaşsınız ben bilmiyor muyum? Ama şunu o beynine sok sizin hakkınızda düşündüğünüzden daha fazla şey biliyorum. Birlikte ailelerinizden kaçtığınız gibi..."
Söylediğiyle birlikte ışık hızında Işıl'a doğru döndüm. Bunları ona nasıl anlatmıştı. İnanamaz gözlerle Işıl'a bakıyordum. Işıl'ın gözündeki şaşkınlığa bakılırsa o da bunu ilk defa duyuyordu. Ama Işıl söylemediyse nereden bilebilirdi ki?
"Ahu, yemin ederim ben anlatmadım!"
"Işıl haklı Ahu'cuğum o anlatmadı. Az önceki saçma oyununa inanmama sebebim de bu zaten. Siz ikinizin asla birbirine ihanet etmeyeceğini bilmek çok da zor değil. O yüzden bu saçma numaraları kessen iyi olur. Çünkü karşımdaki sen bile olsan tahammül sınırımı aşmak istemezsin."
Cevap veremedim. Yapabildiğim tek şey yüzüne tükürmek oldu. Ama ifadesine bakılırsa bundan pek hoşlanmamıştı. Biraz gerileyip eliyle yüzündeki tükürüğü sildi. Yüzüme neredeyse hayal kırıklığı diyebileceğim bir ifadeyle bakıyordu. Elini kaldırıp hızla yüzüme indirdi. Acı sanki tüm yüzüme yayılıyordu. Ona baktığımda parmağında bir yüzük olduğunu fark ettim. Yüzük yüzümde hissettiğim acının artmasına sebep olmuştu. Az sonra dudaklarımın kenarından koyu bir sıvının akmakta olduğunu hissettim. Bana son bir kez baktıktan sonra arkasını dönüp odadan çıktı.
"Ahu? İyi misin?"
"Daha iyi olduğum günler olmuştu."
Bunu söyledikten sonra dudağımdan akan kanı omzuma götürerek silmeye çalıştım ama bir türlü beceremedim.
"Ahu şakanın sırası mı şimdi? Risk alıyorsun. Karşımızdakinin ne çeşit bir manyak olduğunu hala anlayamadık. Az önce yaptıklarınla nereye varmaya çalışıyordum?!"
"Çözmeye Işıl! Karşımızdakinin nasıl bir manyak olduğunu çözmeye çalışıyordum! Burada böyle hiçbir şey yapmadan oturamayız. Madem o bizimle ilgili her şeyi biliyor, biz de öğrenmeliyiz."
Söylediklerimin ardından Işıl bunları onaylamadığını gösterir şekilde başını iki yana sallayıp önüne döndü. Bir süre odaya sessizlik hakim oldu. Az sonra kapı tekrardan açıldı. Elinde pamuk ve tıbbi malzemeler bulunan tepsiyle içeriye girip yanıma geldi.
"Dur da şu yarana bakayım."
Bu konuşmayı tanıyordum. Bu kez gelen Rüzgar değil Deniz'di. Yaramla ilgilenmeye başladı.
"Deniz?"
"Evet tatlım benim. Ama sen hiç uslu durmuyorsun. Yaptığını beğendin mi? Rüzgar biraz terstir yani anladığın üzere. Ve bu şekilde bir yere varamazsın.Onunla iyi geçinsen iyi edersin."
"Rüzgar'dan korkuyor musun?"
"Tabii ki de korkmuyorum. Neden korkayım ki? Onu sinirlendirecek bir şey yapmazsan o da sana zarar vermez."
"Peki onunla nasıl tanıştınız?"
Sorduğum soru yüzünden bir an yaram üzerinde çalışan eli durakladı. Anlaşılan beklemediği bir soru sormuştum. Cevabı düşünür gibi bir an boşluğa baktı. Daha sonra omuz silkerek işine geri döndü.
"Çok basit. Hatırlamıyorum. Çünkü ben kendimi bildim bileli biz onunla beraberiz. Geçmiş zaman yani."
"Mehmet'i de tanıyorsundur o zaman."
Işıl'dan gelen soru ile birlikte Deniz bu sefer yüzünü Işıl'a çevirdi. Anlaşılan Işıl da oyuna dahil olmaya karar vermişti.
"Tabii ki de tanıyorum. Bu ne saçma bir soru. Rüzgar'ı ne zamandır tanıyorsam Mehmet'i de o zamandan beri tanıyorum."
"Peki Mehmet nasıl biri sence?"
"Mehmet, Rüzgar'a göre daha ılımlıdır aslına bakarsanız. Aslında..."
Sözlerinin devamını sanki birisinin kendisini duymasından korkuyormuş gibi sesini alçaltarak sürdürdü.
"Mehmet biraz saftır. Gereksiz bir neşesi vardır sürekli. Bu bazen, aslında çoğu zaman, Rüzgar'ı kızdırıyor. Ama ben ikisini de çok seviyorum. Tabi onların arasında kalmak çoğunlukla zor olabiliyor."
"Peki Mehmet kimi seviyor?"
Işıl'ın bu sorusuyla birlikte ona doğru döndüm. Attığım bakış 'Ciddi olamazsın!' diye haykırıyordu adeta. Şu durumda bile neyi anlamaya çalışıyordu anlayamıyordum. Ama Deniz'in cevabıyla gözlerim şaşkınlıkla açıldı.
"Seni tabi Işıl. Kimi olacaktı başka?"
"Peki ya Rüzgar?"
Bu kez soru benden gelmişti. Ama alacağım cevapla ilgili endişelerim vardı.
"İşte onunla ilgili bir şey diyemeyeceğim Ahu'cuğum. Elde etmek istediği sensin bu çok açık. Fakat sevmek ifadesi pek Rüzgar ile bağdaşmıyor."
Sözlerini tamamladıktan sonra getirdiği malzemeleri de alıp odadan çıktı. İşte şimdi gerçekten kafam karışmıştı.
"Nabza göre şerbet."
"Ne?"
"Yapacağımız iş Ahu. Nabza göre şerbet. Önce odaya gelenin kim olduğunu anlayacağız. Sonra ona uygun olarak davranıp bu konuyu kökten çözeceğiz. Girenin hangimize zaafı varsa onu kullanacağız."
"Hani bu oyun riskliydi?"
"Şuan zaten yeterince risk altındayız."
Uzun bir aradan sonra bölümü yüklemiş bulunmaktayım.
Umarım beğenirsiniz.
Sizce durumlar nasıl ilerleyecek?