23| Generation why?

315 39 60
                                    


'Cause we are the helpless, selfish, one of a kind
Millennium kids, that all wanna die
Walking in the street with no light inside our eyes
We are the worthless, cursed with too much time
We get into trouble and lose our minds
Something that I've heard a million times in my life
Generation Why

> Conan Gray - Generation Why

----

Çılgın haftalar geçirmiştik. Tuhaf bir ifade ediş gibi dursa da durum tam olarak buydu. Öncelikle Jonghoon'a tahammül etmeyi öğrenmiştim ve artık lezbiyen olduğumu vurgulamıyordum yanındayken. Ama yine de her fırsatta ondan hoşlanmadığımı belli ediyordum.

İçten içe duyduğum nefretten haberdar olmayan ailem ise bana karşı yumuşamıştı. Artık benimle konuşuyorlardı. Eskisi gibi değildi ama en azından suratıma tiksintiyle bakmıyorlardı. Yakın bir zamanda onlarla konuşacaktım.

Bu arada Sooyoung'la ne yapıyorduk? Ortak dersimizde yine beraber takılıyor ama Jonghoon gelmeden uzaklaşıyorduk birbirimizden. Ara sıra buluşuyorduk, olayları öğrenen arkadaşlarımızın yardımıyla.

Bugün de Jonghoon peşimde, Sooyoung'la olan tuvalet buluşmamıza gitmekteydim. Benimle her zamanki gibi kapının önüne kadar geldiğini fark edince sorma ihtiyacı duydum, "Sadece tuvalete gidiyorum, buraya kadar gelmek zorunda mısın? Sapık gibi duruyorsun dışarıdan."   Yine o iğrenç sırıtışı çıktı ortaya. Cevap verirken özgüvenliydi duruşu.

"Ben sadece görevimi yapıyorum, Jiwoo."   Kollarını göğsünde birleştirip adımlarını durdurdu.  En ufak bir hareketi bile nasıl böyle sinirimi bozabilirdi?  Üstelik bu çocuğun da kendi dersleri filan vardı ama çok çok nadir oluyordu geciktiği ya da gelmediği. Bu kadar iyi bir üniversiteyi kazanıp da vaktini bu denli boş geçirmesi korkunç geliyordu. Artık ailemin ona para ödediğini bile düşünmeye başlamıştım bu yüzden.

Saatimi kontrol edip tuvalete girdim. Sooyoung büyük bir ihtimalle ikinci kabindeydi, orayı planlamıştık zira.  Kapısına tıklatmaya oradan başladım. "Dolu."   Farklı birinin sesi gelince yanındakine tıklattım. Kapı açıldı ve Sooyoung beni içeri çektikten sonra kapattı kapıyı. Çok geçmeden de öpüşmeye başlamıştık.

Ellerimiz özlemle birbirimizin vücudunda dolaşıyordu. "Günün nasıl geçti sevgilim?"   Sooyoung boynumu öpmeye başlamadan önce sordu. Her şeyi bu kadar aceleyle yapmak zorunda kalmamız sinir bozucuydu.

"G-güzeldi... Enteresan bir şey yapmadım. D-derslere girdim. Jonghoon'la uğraştım. S-sen?"    Boynum emilirken hem bilincini koruyup hem de konuşmaya çalışmak ne zor işmiş yâhu! Cevap vermek için kafasını kaldırdığında bu kez ben eğildim boynunu öpmeye. Elleri kalçamı sıkarken fısıldadı,  "B-ben de aynı. Seni çok ö-özledim. Daha ne kadar devam edecek bu?"

Kafamı kaldırıp tekrardan dudaklarımızı birleştirdim. "Bilmiyorum... Biraz daha? Ailemi çabalarının saçmalık olduğuna ikna edecek kadar."    Ayrıldığımızda söyledim. Bir süre sadece gözlerimin içine baktı uzunca. Hüzünlü görünüyordu.

"Öyleyse sonsuza dek bekleyeceğiz herhalde.  Annemlere anlattım olanları telefonda. Sizinkileri aramışlar konuşmak için. Ama açmamışlar."     

O anda her şey boşa gitmiş gibi hissediyordum. Planım en baştan o kadar saçma görünmüştü ki gözüme. Onlar yıllarca bu iğrenç düşünce şekliyle yaşamıştı ve bu değişmeyecekti muhtemelen. Sooyoung'un boynuna sarıldım. Eğer şu an yanımda o olmasa göz yaşlarına boğulabilirdim. Beni güçlü tutuyordu, hiçbir şey yapmasa bile. Ama o şimdiden ağlamaya başlamıştı, "Ne yapacağız Jiwoo?"    Saçlarını okşarken ben de aynı soruyu soruyordum kendime. Ne yapacağım?

Ended Homophobia | ChuuVes ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin