DENİZ'DEN
Sabah kalktığımda üzerimde bir ağırlık vardı. Baktığımda bir kol olduğunu gördüm Korkmuştum. Kolun sahibine bakmak için döndüğümde o tanıdık yüzü gördüm. Savaş'ı... Onu özlemiştim. İzin vermiştim sarılmasına.
Kokusunu hiç bu kadar yoğun hissetmemiştim. Başı döndüren erkeksi bir kokusu vardı. Düşünmek için çok fazla zamanım olmuştu, bir dört yıl kadar. Affetmiştim, çünkü her insanın ikinci bir şansı hakkettiğini düşünüyordum. Bu koca adam uyanmıyordu. Koca bir bebek gibi uyuyordu. Daha saat erken olduğu için kendimi ilk beni seven adamın kollarına, daha sonra da uykunun kollarına bıraktım...
SAVAŞ'TAN
Uyanmıştım. Burnuma daha önce uzaktan uzaktan duyduğum bir koku bu sefer ciğerlerime doyasıya çekebileceğim kadar yakındı. İşte o orkide kokusu... Mükemmeldi. Deniz'i incelemeye başladım. Neden gitmişti? Neden bırakmıştı? O kadar mı nefret ediyordu ki benden? Kızacak bana uyanınca, 'Neden geldin?' diyecek. 'Git!' diye bağıracak. İşte kalbim yine paramparça olacaktı. Ben bunları düşünürken ''Günaydın!" sesiyle düşüncelerimden ayrıldım. Şaşırmıştım. Gülümsüyordu. Bir an duraksadım ve;
"Gü-günaydın!"
"Neden şaşırdın?"
"Çünkü, bana böyle davranmazdın sen?"
"Mesela affetmiş olamaz mıyım Savaş Sayar?"
Bir daha şaşırıyordum.
"Nasıl ya?"
"Ya affettim işte. Düşünmek için bi' dört yıl kadar vaktim oldu."
"Gerçekten affettin mi?"
"Savaş bak şimdi vazgeçeceğim haa!"
DENİZ'DEN
Affettiğimi söyledim ama bunu sorgulayıp duruyordu.
"Savaş, bak şimdi vazgeçeceğim haa!"
"Tamam, tamam." dediğinde daha çok sokuldum ona.
"Neden gittin Deniz? Neden bırakıp gittin? O kadar mı nefret ettin benden?"
"Savaş, ben sadece seni ve Beyza'yı hatırladım. Siz, ben hatırlamadıkça üzülmeyin diye kaçtım."
"Daha çok üzüldük ama, ben bittim. Neyse artık geçti bunlar. Hee sen o kadar parayı da buraya gelmek için aldın."
Kafamı kaldırdım, güldüm ve;
"Sen çok mu zekisin ya?"
Böbürlenerek;
"E yani mimar olduğuma göre."
"Allah Allah hareketlere bak ya."
Saçımın yüzüme gelen kısmını parmaklarıyla kulağımın arkasına attı ve;
"Tabii senin kadar güzelliğin kadar zeka yoktur bende. Çok güzelsin Deniz, çok..."
"Tabii ki güzel olacağım, densize bak sen." dedim yalancı bir sinirle. O sırada odaya gerçekten densiz bir Berk girdi. Hemen ayağa kalktım;
"Berk sen salak mısın acaba ya?"
"Birazcık olabilir, ama ne yapayım ya? Karnım çok acıktı bekledim, bekledim gelen giden yok. Ben de bastım.
Savaş atıldı hemen;
"İyi halt yedin. İn aşağıya hemen!"
Berk aşağı gitmişti.
"Savaş neden kızıyorsun ya? Sanki kötü bir şey yaptı. Karnı acıkmış yani ne yapsın?"
"Sen yapar mıydın?"
"Yapardım valla, karnım acıktıysa her şeyi yaparım."
Beni kendine çekti ve;
"Ben acıktığımda neler yapabildiğimi görmek ister misin?"
Kendimi ondan ittim ve;
"Ya Savaş şu beş yılda amma pis bir adam olmuşsun ha."
Kapıdan çıkıp gidecekken karnımdan tuttu ve;
"Deniz, sana bir şey soracağım?"
Ona doğru döndüm;
"Sor!"
Diz çöktü ve;
"Benimle çıkar mısın?"
Manyak mıydı yahu bu çocuk?
"Savaş senin kafanda tahta eksik herhalde bir doktora git. Affettik dedik ya."
"E yani sevgili miyiz?"
"Savaş biraz daha sorgulamaya devam edersen 'Defol git!' diye bağıracağım."
Ayağa kalkıp beni kucakladı ve ;
"Yıllardır bu anı bekliyordum."
"Yavaş be, yavaş!"
Beni indirdi ardından aşağı indik. Hemen kahvaltı hazırlamaya başladım. Savaş da yardım ediyordu. Mutfak masasında gevşek gevşek oturan Berk'e döndü ve;
"Lan kalk da yardım et! Kız burada eşşek başı mı?"
"Tamam ya, yenge de ne kıymetliymiş ha?"
Arkadaşlar artık bölümleri her gün atıcam ama azar azar yazacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mucizelere İnanır Mısın? (Düzenleniyor, 2. kez)
Teen FictionKadın çok sevdi, sadece sevdi. Tesadüfe inandı sadece, mucizeye inanmıyordu. Savaş karşısında mucizeye asla inanmayan bir kadın buldu. Aslında yaşadıklarının tümü mucizeydi belki de. Mucize istemek nedir ki? Mucize istemek kelebeğin öleceğini bile...