Savaşın yıkıntıları arasında gezinip, zarar gören insan olup olmadığını kontrol ediyordu. "J, yıkıntıları tara."
İngiliz aksanı olan ses konuşmaya başladı "Taranıyor." Çok kısa bir süre sonra konuşmaya devam etti. "Karşınızdaki binada yaşam belirtisi bulundu." Yorgunluktan mahvolmuş olsa bile oraya gidecekti. Diğerleri muhtemelen şimdiye kuleye gitmişlerdir, diye düşündü.
Binaya uçup o kata çıktı. Yıkıntıların arasında vücudu tespit etti ve- Bekle, bir bebek mi ağlıyordu? Kaskını açıp eğik biçimde duran beton parçasını kaldırdı.
"Ah, Tanrım."
Üzerini kaplayan tozlar içinde çırpınarak ağlıyordu kız bebek. Eğilip bebeği kucağına aldı. "Hey, geçti. Seni buldum. Sorun yok, tatlım."
Etrafında başka kimseyi göremezken bebeğin üzerindeki battaniyeyi sıklaştırdı ve gözlerini toz kaçmaması için battaniye ile biraz kapattı.
Binadan çıkıp yavaşça göğe yükseldi. Bebeğin ağlaması yerini şaşkın bakışlara bırakmıştı. Zırhın eldiveninin parmağına küçük elini sardı. Tony gülümserken kulenin iniş bölgesine varmıştı ve mavi üniforma içerisindeki adam onu bekliyordu.
"Aklını mı kaçırdın sen?! Emirleri dinlemeden, mikrofonunu kapatıp çekip gitmek ne anlama geliyor?!" Steve sinirden gözü dönmüşçe bağırıyordu.
Bebek ağlamaya başladığında farketti. Tony kaşlarını çatıp bebeği eline tutuşturdu ve zırhından çıktı. Zırhtan kurtulur kurtulmaz bebeği geri aldı kucağına "Ses tonuna dikkat et."
Yüzündeki sinirli bakışı yumuşayınca bebek sakinleşmeye başladı "Sorun yok evlat." İçeri girdiğinde Steve arkasından bakakaldı.
Bruce ve Nat şaşkınlıkla ikisine bakarken Clint gayet normal karşılamış gibiydi. "Ah, ne zaman bebek yaptınız? Burnunu Steve'den almış."
Tony bu durumda Clinton'ın dalga geçişlerini umursamıyordu. Steve kenardaki koltuğa oturup bebeği kollarında sallayan adama baktı. Herkesin açıklama beklediği belliydi.
"Onu yıkıntılarda buldum. Ailesi- Elbette parmağımı alabilirsin." bebek parmağını ile oynamaya başladığında anlatmaya devam etti. "Ailesi hakkında bir bilgim yok. Yanında başka kimse yoktu."
Bebek uykuya dalmaya başladığında Tony arkadaşlarına baktı. "Üzeri toz ile kaplı. Hapşırmaya baş-" bebek hapşırarak uyandı. "Bundan bahsediyordum."
Adam ayağa kalkıp bebeği göğsüne yasladı. "Üzerini çıkarıp yıkayacağım. Siz de bir işe yarayıp giyecek ve yiyecek bir şeyler bulsanız iyi edersiniz." Steve ile göz teması kurmadan üst kata, odasına çıktı.
***
"Aç mısın, tatlım? Biraz daha beklemen gerek ama." bebeği sakinleştirmek zorlaşırken kapı çalındı. "Gel."
"Bez, mama ve giyecek bir şeyler." Yüzbaşı içeri girdi ve elindeki poşetleri yatağa bıraktı. Mamanın hâlâ kutuda olmasını bekleyen Tony elindeki kaseyi görünce gülümsedi. "Teşekkür ederim."
"Önemli değil."Bebeğin mavi gözleri Steve'e döndü. Konuşmaya çalışırken adam gülümsedi. Mamanın uzatıldığını görünce dikkatini Tony'e çevirdi ve kaşığı kaptı.
Sabırla her kaşığı yedirirken Steve bir onu bir de bebeği izliyordu. Derin bir nefes aldı. "Sana bağırmak istememiştim. Özür dilerim. Sadece endişelendim." Tony omuzlarını silkti "Sorun değil. Sadece onun ağlaması hoşuma gitmedi."
Son kaşığı da yediğinde Tony bitirmiş olmasına şaşırıyordu. Aklına orada uzun süre kalmış olabileceği geldiğinde içi sızladı.
Kafasından düşünceleri attı. "Giyecek bir şeyler verir misin? Havlu ile daha fazla durmamalı." Sarışın, hemen ayağa kalkıp; bez, pijama ve çoraplar verdi.