"Bu hayatımızın savaşı."
Tony yarım gülüşle yanındaki sarışın adama baktı. Rakun bir şeyler zırvalarken Steve'in gözleri Tony'ninkileri bulmuştu. "Ne olursa olsun." Onu rahatlatmak için gülümsedi.
Dargınlıkları kenara bırakmanın çok huzur veirici olduğu tartışılmaz bir gerçekti. İkisi de bu durumdan memnundu. Ve şimdi kaybettiklerini geri getirmek için şanslarını deneyeceklerdi.
Natasha'nın onları izlediğini görünce gözlerini adamın dudaklarından çekti. Tekrar önüne döndüğünde yolculuk için hazırdı. Derin bir nefes alıp gözlerini kapattı.
***
Gözlerini bambaşka bir yerde açar açmaz etrafına bakındı. Steve'in yanında olduğunu görünce rahatlıkla nefes verdi. "İyisin değil mi?"
Asker kafasını sallayıp gülümsedi. "Sapasağlam." Tony de ona gülümseyip etrafına bakındı. "Demek Vormir burası ha?"
Steve gardını düşürmeden etrafına bakındı. "Fazla... mor." Duydukları sesle arkalarına döndüler. Yoksa o...? "Skull."
"Ne?"Kırmızı suratlı, pek umursamamış gibi görünüyordu. Ve o... uçuyor mu? "Sen yıllar önce öldün!"
"Ben de seni öyle sanıyordum, asker."Tony konuşmayı garipseyerek dinlerken Steve'in önünde durup gardını düşürmüyordu. "Eski dost falan mı? Biraz çirkinmiş. Alınma." Gülüşünü gizlemek için dudaklarını birbirine bastırdı.
"Bunların hepsi geride kaldı." dedi garip Alman aksanı ile konuşan yaratık. Tony ona böyle seslenmeyi tercih etmişti.
"Anthony, Howard'ın oğlu. Steven, Joseph'in oğlu. Beni bir kılavuz olarak kabul edin. Size ve ruh taşını aramaya gelen herkese. Aradığınız şey önünüzde... korkutuğunuz şey de. Taş aşağıda. Sadece biriniz için."
Süslü laflarıyla konuşmaya devam ederken Steve saldırmak üzere hareketlendi. Tony adamın elini tutup dikkatini ona toplamasını sağladı. "Bekle, lütfen." Askerin gözleri ellerindeydi, ikisinin de hiç bırakmaya niyeti yoktu. Dayanma nedenine sıkıca tutunup düşmanını dinlemeye devam etti.
"Diğeri için... Taşı almak için sevdiğin birini feda etmelisin. Sonsuza kadar sürecek bir takas. Ruha karşı ruh."
Steve kaşlarını çattı. "Buna mı güveneceğiz? Bu yalancı orospu ço-"
"Hey." Tony güldü ve Steve'in elini iki eli arasına aldı. "Öncelikle çok ayıp. Ve Thanos'un buraya gelip kızı olmadan geri dönmesi tesadüf değildi."Kafasını uçuruma çevirdi. "Sanırım kimin gideceğini biliyoruz." Sarışın adam gülümsedi ve öteki elini de oraya koydu. "Sanırım biliyoruz."
Tony'nin yüzündeki gülümseme düşerken yerini dolu gözlere bırakmıştı. "Umarım benden bahsediyorsundur."
"Hayır, kesinlikle hayır."Zırhını tek hamle ile çıkarıp ellerini ayırdı "Hayır... bu- böyle bir şey olmayacak." Steve'den uzaklaşırken yüzünü ellerinin arasına aldı. Uçurumun kenarına yürürken iki büyük el onu geriye hızla çekildi.
"Olması gerek. Olması gerek, Tony." Adamı çevirip yerlerini değiştirdi. "Bana bak." Yüzünü avuçlarının arasına alıp kendine çevirdi. "Eğer bunu yapmazsak bir sürü insan ölü kalacak. Ne olursa olsun demiştik değil mi?"
"Başlarım senin fedakârlığına! Bir kere de olsa beni dinle. Bir kere de olsa-"
Steve dudaklarını Tony'ninkilere kapattı. Yumuşak dudakları onunkilere baskı uygularken gözlerinden akmak üzere olan yaşı durdurmaya çalışıyordu. Tony'nin dudaklarından hıçkırık kaçtığında geri çekilip yere baktı.