"Ben bu şarkıyı dinlemek istemiyorum." küçük çocuk mızırdandı ve dudaklarını büzdü. "Sıkıldım."
"Sen her şeyden sıkılıyorsun." dedi daha büyük olan.Esmer çocuk sinirle kulaklığını çıkararak "Hayır! Seninle oyun oynamaktan sıkılmıyorum!" kollarını göğsünde bağlayıp arkadaşına sırtını döndü. "Sen beni sevmiyorsun."
Sarışın olan içini çekti ve arkadaşına yaklaştı. "Bunun doğru olmadığını biliyorsun. Sen benim en iyi arkadaşımsın! Bucky de öyle."
Küs olduğunu hemen unutup kafasını arkadaşının omzuna koydu. "Babam öyle söylüyor. Kimsenin beni sevmeyeceğini." dudaklarını büzüp ellerine baktı.
"Herkes seni seviyor, Tony. Annen, benim annem, Bucky ve ben."
"Peki ya babam?"Steve iki yaş büyük oluşunun ona kattığı olgunlukla arkadaşının saçlarını okşadı. "O da seviyor."
Tony ona dönüp sıkıca sarıldı ve çocuğun düşmesini sağladı. Nereden geldiği bilinmez neşesiyle kalkıp Steve'i gıdıklamaya başladı. "Seni yendim!"
***
Esmer adam yeşil ışığın yanmasıyla yoluna devam etti. Şirketten erken ayrılmış ve kendine biraz zaman vermek istemişti. Öncelikle aç karnını doyuracak daha sonra ise evine gidip yatağa girecekti.
İçini dolduran kötü his yüzünden hiçbir şey yapası gelmezken yolun kenarında gördüğü fırın tüm fikrini değiştirmişti.
Karnı New York'u inletecek şekilde guruldadığında arabayı park edecek bir yer bulmak için dükkanın etrafını inceledi.
***
"Günaydın, Martha."
Yaşlı kadın gülümsedi. "STEVEN! Favori müşterim." Sarışın adam güldükten sonra kadının elini tuttu ve narince öptü. "Hayatımdaki tek kadın."
Esmer kadın gülüp elini çekti. "Kocam seni öldürecek." Adam etrafına saçtığı neşeyle herkesin gününü aydınlatıyordu. Martha'nın da sürekli dediği gibi, o karanlığa doğan güneşti.
"Ben her zamanki çöreklerden istiyorum ve..." gözlerini cam tezgahta gezdirdi. "Ve croissant." Martha onları kese kağıdına koyarken kapının üzerindeki zilin sesi Steve'in dikkatini oraya vermesine sebep olmuştu.
Siktir.
Tony kendi kendine küfretti.
Bacakları karıncalanmaya başlamıştı. Kanı damarlarından çekiliyor gibi hissediyordu.
Oradaydı.
Kilometrelerce öteden tanıyabileceği mavi gözlerinin ışığı ve rengini güneşten çalan sarı saçları uzun zaman sonra tekrar gördüğünde içinde burkulan bir şeyler olduğunu hissetti.
Sanki birisi artarda hızla karnına yumruklar indiriyor ve o ona öylece izin veriyordu. Buradan çıkıp gitmek istedi. Kaçmak. Belki de kendini en yakın mezara gömmek ya da çatıdan atlamak.
Fark edilmemeyi diledi ama oraya çivi gibi çakılmıştı ve adama ürkütücü derecede uzun bir süre bakmıştı.
"Bekle... Anthony?"
Esmer adamın dili damağına yapışırken sarışına bakmaya devam ediyordu. "Aman Tanrım, sensin!"
Daha da uzamış olan boyu ve aman-tanrım-onu-nasıl-yaptın vücudu ile ona doğru geliyordu ve koca kollarını açmıştı.
Ne olduğunu anlamadan vücuduna sımsıkı sarılan eller onu yerden keserken nefes almayı hatırladı. Çocukluktan kalma bir içgüdü ile kollarını adamın boynuna doladı ve kafasını omzuna yasladı.