oh captain, my captain (smut)

1.4K 71 32
                                    

Ne zaman başladığını bilmiyordu. Cidden. Tek bildiği şey kendi kuyusunu yavaşça kazıyor olduğuydu.

Steve Rogers. Amerika'nın altın çocuğu. Herkesin sevdiği adam.

Tamam, belki Tony'nin daha çok.

Hadi ama, kim onu suçlayabilirdi ki? Yunan tanrısı gibi vücudu, güneşe meydan okuyan altın saçları ve safirleri andıran temiz mavi gözleri ile tam tamına bir mükemmellik abidesiydi o.

Tony ise namıyla dillerden dillere dolanan, istediği herkesi elde edebilen, playboy, dahi, milyarder, hayırsever.

Şey belki de istediği herkesi değil.

Natasha ayağına bastığında fark etti toplantının ortasında Steve'e bakıp durduğunu. Yanaklarında hissettiği sıcaklıkla ayağa kalktı. "Peki, göz bandı. Eğer konuşman bittiyse, ki çok da umurumda değil, ben gidiyorum."

Barış işareti yaparak odadan çıkarken Fury'nin arkasından söylendiğini duyabiliyordu. Kapı ardından kapandığında Steve'in yüzündeki siniri gören Natasha gülümsedi ve ayaklarını masadan indirdi. "Sanırım bu kadar."

Ayağa kalkıp esneme hareketleri yaparken herkes eşyalarını toplayıp gitmeye başlamıştı bile. Steve hariç. Asker oturduğu yerde kalemini elindeki not defterine vuruyordu. "Onu anlamıyorum."

Kızıl saçlı kadın gülümsemesini bastırdı. "Ah, ben çok iyi anlıyorum." Arkadaşının omzuna iki kez vurup kapıya doğru yol alırken sordu. "İyi misin? Sinirli görünüyorsun."
"Elbette sinirliyim."

"Steve" kadın nefes verdi "Biliyorsun ne söylersen söyle kendini ateşe atmaktan vazgeçmeyecek. Ben de senin kadar rahatsızım bu durumdan ama ne kadar inatçı olduğunu biliyorsun."

Sarışın adam kafasını iki yana salladı "Ben de öyleyim."
"Tencere kapak o zaman."

Uzaktan askere öpücük atıp kapıyı ardından kapattı. Steve elindeki kalemi kontrolsüzce sıkıp kırdı.

***

"Stark."

Siktir.

Aslında birkaç saat ondan saklanarak iyi bir iş çıkarmıştı. Nasıl bilebilirdi ki burada yakalanacağını. Ellerini cebine koyup topuklarının üzerinde dönerek sarışın adama baktı. "Hey, Cap. Seni buraya hangi rüzgar attı?"

Üzerindeki sinirin biraz azalmış olmasını umut ediyordu ki nafile. Steve aynı sinirle üzerine geliyordu. Ellerini havaya kaldırıp geri adımlamaya başladı "Tamam, bekle"

Çarptığı açık kapıyı ayağıyla itip içeri girdi. "Tamam, tamam, sakin ol gidecek pek bir yerim kalmadı zaten ben" kapıyı üzerine kapatmaya çalışmıştı. Bir süper askerin, evet. Steve kapıyı itip içeri girdiğinde derin bir nefes verdi. "Tamam, pes ediyorum."

Kapıya yaslanıp Steve'in diyeceklerini dinlemeye karar verdi. "Bana vurmak istiyorsan da tamam sadece bence antrenmanda yapsan? Hm? Hem gece gece ağrı çekmem."

Sarışın adam burun kemerini sıktı. "Sana vurmayacağım Stark. Ne zaman vurdum ki?"
"Hiç ama belli olmaz. Belki bu sefer cidden çok sinirlisindir. Baksana üzerinden kaç saat geçmiş sen hâlâ-"

Asker sesini yükseltti. "Tanrım, kapa çeneni!" Kapıya sertçe koyduğu eliyle Tony o ve kapı arasında kalmıştı.

Tony mümkünmüş gibi kapıya daha da yapıştı ve dudaklarını birbirine bastırdı. Bu sefer susacaktı.

Sarışın adam yüzüne büyük bir dikkatle bakıyordu. "Ne kadar daha yapmam gerekiyor bu konuşmayı bilmiyorum."
"Ben artık ezbere biliyorum. 'Emirleri dinlemek zorundasın Stark! Kafana göre davranamazsın!'"
"Ezberlemek yerine dediklerimi yapsaydın burada olmazdın."

stony one-shotsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin