yirmi dört

6K 583 209
                                    

İyiydi!

O atlatmıştı!

Mirza'nın normal odaya alınışı, yormamak şartıyla içeri girmemize izin verilmişti. Fazla olduğumuz için gruplar halinde girmiştik. Ben, Ada, Arda ve Serdar beraberdik.

Bakışlarım hâlâ yorgun olduğu belli olan Mirza'nın üstünde dolaşırken ortamdaki sohbeti dinliyordum.

"Oğlum onu bunu geç, ölüyordun lan."

Arda Serdar'ın kafasına vurdu. "Ağzını hayrı aç, it oğlu it."

"Ölümüm sarhoş bir adamdan oluyordu. Vay anasını be! Tuhaf."

Arda iki eliye yüzünü kapattı. "Daha kendine hayrı yok."

"Lan var ya... Ne aptal adamlarsınız. Çocuğa destek olacağınıza köstek oluyorsunuz. Adam tehlike atlattı lan!"

Ada gözlerini üçünün üstünde dolaştırırken Serdar "Ölmedi ya hoş." dedi.

Mirza hafifçe sırıttı. "Ölmedim ya hoş."

Onlar kendi aralarında laf dalaşına girdiğinde derin bir nefes alıp verdim. Asla, asla, asla değişmiyorlardı...

Mirza'nın gözleri bana döndüğünde yutkundum. Dudaklarını sola doğru büzdü ve birkaç saniye bana baktı. "Sen neden bu kadar sessizsin?"

Gözlerimi gözlerinden ayırdım. Serumlu eline bakarken "Ben çok korktum..." dedim.

Hafifçe başını salladı. "Fark ettim... Yüzün solmuş, bedenin güçsüz düşmüş. Baksana, ayaktasın ama zor durduğun o kadar bariz ki."

Fark etmişti. Bedenimin mahvolduğunu fark etmişti.

Ama ruhumdan bihaberdi.

"Herkes için zor bir dönemdi Mirza. Sen hiç çok değer verdiğin bir insanın ölme ihtimaliyle baş başa kaldın mı?"

"Bana çok değer veriyorsun, ha?"

"Tabii ki. Biz çok yakın iki arkadaşız."

"Öyleyiz. Gözlerin kıpkırmızı. Uyumadın değil mi sen? Çok çirkin gözüküyorsun şu anda."

O eski Mirza'ydı işte. Sanki ölümden dönen o değilmiş gibi gülüyor, dalgasını geçiyor ve eğleniyordu.

Ona uyum sağladım. "Bunu bana sen mi diyorsun? Mahvolmuşsun. Hiç de yakışıklı değilsin."

"Aksine, baya havalıyım şu anda."

Sırıttım. "Sarhoş bir adamın kurşunu yüzünden ölümden dönmek... Tanrı'm ne kadar da havalı!"

"Tabii ki," dedi dudağının kenarı yukarı kıvrılırken. "Okula bir döneyim tüm kızların ilgisi net bende olacak.

Aklıma Nisa geldiğinde gözlerimi devirmemek için zor duruyordum.

"Yavşak," dedim ve omzuna vurdum.

Ofladı ve eli omzuna gitti. "Kızım senin elin niye bu kadar sert lan?"

"Eee," dedim kaşlarımı kaldırırken. "Sürekli bir boklar yediğin için kum torbam oldun artık."

"Yine ne yapmışım peki?"

Buna cevap vermedim. Beni asla fark etmeyecekti. Yıllardır farkına varmasını bekliyordum ama bir şey olmuyordu. Ona gösterdiğim bir ilgi aşk değil, yakın arkadaşlık olarak algılanıyordu. Bu gerçekten can sıkıcıydı.

"Ceylin," dedi bakışları tekrar bana dönerken.

"Efendim?"

"Telefonum sizde mi?"

Kaşlarımı çattım. "Tansu teyzede. Neden sordun ki?"

"Ondan alıp gelir misin?"

"Peki," dedim ve anlamayarak odadan çıktım. Koltuklarda oturan Tansu teyzeyi gördüğümde yanına ilerledim. "Tansu teyze, Mirza'nın telefonunu verir misin bir?"

Çantasının fermuarını açarken "Delirtecek beni. Ölümden dönmüş, dinlenmesi gereken yerde şununla mı oynayacak?" diye söylenirken ona hak veriyordum ama sustum ve telefonu alıp tekrar odaya döndüm.

Mirza'ya telefonu verdiğimde o telefonu açarken Arda "Bundan yeminle bi' bok olmaz." dedi.

Kahkaha atma isteğimi bastırdım ve Mirza'ya döndüm. Kaşları çatıktı. "Bir şey mi oldu?" diye sordum endişeyle.

Telefonu kapattı ve kenardaki masaya koydu. "Hiç."

"Mirza söylesene."

"Bilinmeyenden mesaj gelmiş mi diye baktım."

Şok ile heyecan karışımı bir his bedenime dolarken "Gelmiş mi?" diye sordum. Allah'ım ben olduğumu belli etmeyeyim n'olur...

"Gelmemiş."

snowHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin