Yoongi evinin kapısına geldiğinde yüzünde bitmek bilmeyen bir gülümseme vardı, ağzı kulaklarında öylece önündeki kahverengi kapıya bakıyor ve zili basmayı umuyordu. Tabii öncelikle düz ifadesini takınmalıydı, aksi taktirde yengesi laf atacaktı.
Eliyle yanaklarına bastırıp dudaklarının genişlemesini engellemeye çalıştı, bu çabaları içinde bitmek bilmeyen mutluluğa karşı biraz yetersizdi ama en sonunda sağ yanağına bir tokat geçirdiğinde (bunu yapmak zorunda gibiydi) gülümsemesi hafif bir surat buruşturmasına döndü. Canı acımıştı.
Fakat Park Jimin ile geçirdiği nadide anları anımsadığı anda yüzünde tekrardan bir sırıtış hakim olacağını biliyordu, bu yüzden beklemeden zile bastı ve kapı açıldı.
Yengesi yüzünde bir gülümsemeyle ona bakıyordu. "Hoş geldiniz Yoongi Hazretleri, siz bu eve uğrar mıydınız?" Kapıdaki beden söylenen sözle başını utangaç bir halde aşağı eğdi. Geç geldiği için ima yapıyordu yengesi.
Ev terliklerini giydiği ve içeri girdiği sırada yengesi tekrardan arkasından seslendi. "Bu günlerde Hoseok'a çok sık gidiyorsun."
"Ben onlara her zaman sık giderim," diye bir yanıt almasıyla güldü yengesi. Bu sıklığın değiştiğini diğerine bildirmek istemişti ancak anlamazlıktan geliyordu. "Pekala," derken son harfi uzattı. "Aç mısın? Yemekleri ısıtabilirim."
Yoongi o sırada salona girdiğinde koltukta oturan amcasına baktı. Elindeki gazeteye büyük dikkatle bakıyordu, haber makalelerinin ayrıntısına kadar incelediğine emindi ayaktaki. Amcası ile içli dışlı bir ilişkileri hiçbir zaman olmamıştı. Yengesi ona karşı daha sıcakkanlı olsa da amcası nadir gülümserdi, konuşurdu ve benzeri şeyler yapardı. Yine de Yoongi onu seviyordu, sonuçta kendisini bu evdr sıkıntısız yaşatıyor ve hayatta kalmasını sağlıyordu.
"Teşekkürler yenge, aç değilim." Kadın kollarını göğsünde birleştirip kaşlarını çatarken "Anne," diye düzeltti. Yoongi bu eve geldiğini kavradığı ilk günden beri bu düzeltmeye maruz kalıyordu. Çoğu zaman mevkilerine göre birbirlerine seslenmediklerinden sorun olmuyordu ancak bazen yenge demesi gereken yerlerde bu düzeltmeyi mutlaka duyardı. Anne diyebilirdi. Bunu cidden yapabilirdi ama kalbinde bir sızı oluşuyor ve hiç tanımadığı annesinin onu izlediğini düşünüyordu.
"Anne," dedi Yoongi tüm düşüncelerine rağmen. Yengesinin yüzünde ani bir gülümseme belirdi, çocukları olmadığından bu söz onun için çok kıymetliydi. Amcası ise koltukta kısa bir süreliğine duraklamıştı. "Pekala oğlum," dedi teyzesi hevesini dışa vurarak. "Dişlerini fırçala ve odana geç. İyi uykular öpücüğü için gelirim."
Yoongi, yengesinin söylediği şey ile bakışlarını kaçırarak üst kata koştu. Aklına aniden Park Jimin gelmişti ve ondan iyi geceler öpücüğü almanın nasıl olacağını düşlemişti. Kendine engel olamıyordu, zihninden onu kovması mümkün değildi.
Belki de bir sonraki konuşmalarında ona şey demeliydi: Hey güzelim, senin evin yok mu? Sürekli aklımdasın da.
Bunu diğerine söylediğini düşününce imkanı varmış gibi daha da yanakları sıcaklaştı ve üstüne gülme isteğini bastıramadı. Odasına geçip yatağına otururken bile gülümsüyordu.
*
Jungkook yastığına biraz daha sinip zihninde sürekli tekrar ettiği rüyaya doymaya çalışırken dudaklarındaki gülümsemenin farkında değildi. Rüyasında Taehyung odasına geliyordu ve işin sonunda sarmaş dolaş uyuyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i can reach to park jimin (with my love)
Fanfictionyoonmin taekook jimin, yoongi'nin; taehyung, jungkook'un kalbindeydi...