"Yoongi, ben hazırım gidelim artık!" Hoseok'un sesi odanın kapalı kapısından içeri sızıp Yoongi'nin kulaklarına geldiğinde, ikili Jimin'in yatağında karşı karşıya bağdaş kurmuş parmaklarını kenetlemişlerdi. Jimin gerçekten iyiye gidiyordu, sıradan gençlerden farkı yok denecek kadar azdı. Tam şu anda Yoongi'nin iki elini de kendi isteğiyle tutuyordu.
Yoongi dudaklarını büzerek üç saattir konuştukları Jimin'e bir bakış attı. Oldukça sevimli, yavru köpek bakışlarına benziyordu. "Gitmem gerek bebeğim," diye mırıldandı. Jimin ise tuttuğu elleriyle biraz oynadı, parmaklarının ucuna kendi avuçlarında sıktı. Yoongi'ye dokunabilmek onu uçuyor gibi bir hissiyata sokuyordu. Üç saattir yatakta şekilden şekile oturmuşlardı, ellerini tutuşmuşlardı ve Jimin hala diğerine doyamıyordu.
"Biraz daha," diye mızmızlandı Jimin. "Yoongi, biraz daha tutuşalım, olmaz mı? Abim bekler." Yoongi diğerinin kalp hoplatan isteğine karşılık masum olmayan bir sırıtış ortaya çıkardı, portakal dilimine benzeyen gülümsemesine indi diğerinin bakışları. Ne güzel gülüyorsun böyle, melek olmalısın!
"Kendi ellerimde bir canavar yarattım sanırım ha? Yoksa amacın beni kafese koyup kendinden ayırmamak mı?" Şakayla karışık sorduğunda Jimin rol yapsa da diğerinin anlamayacağı bir tavırla düşünür gibi yaptı. Yoongi düşünmesine şaşırırken Jimin mantıklı bir fikirmiş gibi gülümsedi, başını aşağı yukarı salladı.
"Mırr," derken bir canavara (kediyi daha çok andırıyordu) benzemeye çalışarak bir elini kaldırdı, pençelerini çıkarır bir ifadeye büründü. Dişlerini de göstererek gülmüştü. "Benimle kal Yoonie!" Böyle yaparsan gitmem mümkün değil ki, diye düşündü beyaz tenli olan. Ondan ayrılmak her seferinde zorlaşıyordu, sonsuza dek yanı başında kalabilirdi. Sanırım kendisini bir kafese kapatmasını sorun etmezdi, içinde Park Jimin varsa buna gayet olumlu bakardı.
"Tanrım," diye mırıldandı Yoongi. Bakışları kenetli ellerine döndükten sonra sol elinin başparmağıyla diğerinin elini okşadı, gülümsedi. "Akşama tekrar gelmeye çalışacağım güzelim, bu sana uyar mı? Jungkook'un bize ihtiyacı var."
Jimin başını sola eğmiş, dudaklarını büzerek "Pekâlâ," demişti. Ardından diğerinin ellerini sıkıca tutarken "Neler olduğunu anlatmayacak mısın?" diye sordu. "Bir işler çevirdiğinizi fark ettim Yoonie, ne zaman anlatacaksın? Kimseye söylemeyeceğimi biliyorsun."
"Hayır, o yüzden değil ki Jiminie! Sadece..." Aniden atılarak başladığı cümlesini sonlara doğru kaybetmiş ve duraksamıştı. Ona olanların hepsini anlatmalı mıydı? Jimin kendisi hakkında endişelenebilir, bunu yapmamasını söyleyebilirdi. Ona güvendiğini kanıtlamak zorundaydı. Sürekli olarak kaçıyor olması diğerinin alınmasına sebep oluyordu, ona açıklama yapmazsa kırılabilirdi.
Yoongi ise Jimin'in kalbini her şeyden çok seviyordu, nasıl kırmaya kıyabilirdi? "Sadece Taehyung kayıp," diye konuştuğunda diğerinin gözleri irileşti, kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı. "Ne demek kayıp? Ne zamandır kayıp?" Jimin endişeyle sorduğunda Yoongi onun tepkisinin şirinliğine gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı. Neden böylesine ciddi bir durumda bile aklında olan tek kişi Jimin'di?
"Onu tanıyor musun?" diye karşılık verdi Yoongi. Taehyung ile kendisi bile tanışmıyorken Jimin'in tanışmasına ihtimal vermiyordu. Evden yeni yeni çıkmaya başladıklarını da hesaba katarsak Jimin onu nereden tanıyor olabilirdi ki?
Jimin başıyla onayladıktan sonra "Duydum," diye mırıldandı. Abisini dinlemenin verdiği utançla bakışlarını kaçırırken elini tutan Yoongi'den güven almaya çalışıyordu. "Duvarlar çok ince. Ve şey... Siz konuşurken çok bağırıyorsunuz."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i can reach to park jimin (with my love)
Fanfictionyoonmin taekook jimin, yoongi'nin; taehyung, jungkook'un kalbindeydi...