"Yoongi," dedi çocuk görevliye. Kahvenin üzerine adı yazdıktan sonra gence uzatan görevli iki gencin de kahvesini vermiş oldu. Yoongi, arkasında duran Jimin'e baktıktan sonra gülümsedi ve takip etmesi manasında ilerlemeye başladı.
İlk randevu için Starbucks oldukça iyi bir seçim gibi gözüküyordu. Jimin'e normalde vermeyeceği bir fiyatta kahve almıştı, onu etkilemek adına uzun İngilizce bir isim söylemişti ve adlarını yazdırdıkları kahveleri tutarak köşede bir masaya ilerliyordu. Jimin arkasından uslu bir çocuk gibi takip etse de çok telaşlıydı.
Eğdiği başı sadece Yoongi'nin tişörtünün ucunu görmesine yarıyordu, ona dokunmakla dokunmamak arasında giden ruh savaşı sadece peşinden gitmesiyle son buluyordu. Masaya oturduklarında Yoongi diğerinin karşısına geçeceğini düşündü ancak Jimin onun koltuğunun bir kenarına oturduğunda gülümsemesine engel olamadı. Kahvesini önüne bırakırken Jimin yere eğdiği bakışlarını hafifçe ona çevirdi.
"Herkes neden bana bakıyor?" Mırıldanmasıyla Yoongi gülümsedi ve diğerine baktı. Nefes alışverişleri gözle görülür biçimde hızlanmıştı, genç çocuk sadece gergince önüne bakıyordu, vücudunu sıkıyordu ve tüm bunları sadece kafeye girmesiyle yapmıştı.
"Jimin," dedi Yoongi neredeyse tüm şefkatiyle seslenerek. Gencin bakışları ona dönsw de güneş gözlüklerinden belli olmuyordu. "Kimse sana bakmıyor, sadece ben bakıyorum." Jimin diğerinin söylediklerine inanmak istiyordu ancak tüm masalar ona dönükmüş ve herkes ona bakıp konuşuyormuş gibi hissediyordu.
Nitekim üç masa ilerideki kızlae cidden bunu yapıyordu. Yoongi fark ettiği ayrıntı ile sinirlense de şu an sadece Jimin'e odaklanmalıydı. "Sen de sadece bana bak güzelim, olur mu?" Jimin duyduğu lakapla bakışlarını kaldırdı. "Ne dedin?"
Sesi titrek çıkıyordu, buna engel olamadı. Diğerinin dediği söz neredeyse tüm bedenine işlemişti. Bir anda çevresindeki bakışların etkisinden (hayal ettiği) çıktı, diğerine odaklandı. Söylediği söz diğer tüm düşüncelerini yok etmişti.
Yoongi gülümserken diğerine baktı, siyah camların içindeki gözleri görebilmek istiyordu. Bunun için dikkatle baktı. "Güzelim dedim," derken de diğerinin utandığını görebiliyordu.
Jimin bakışlarını kaçırmak için etrafına bakacakken daha çok insanla karşılaşınca tekrardan Yoongi'ye döndü. Dudaklarını birbirine batırdığında Yoongi de gülümseyerek ona bakıyordu. Dünya üzerinde bu kadar şirin bir insan olabilir miydi? Üstelik etkileyiciydi de. Aynı anda bu kadar zıt özellikleri nasıl taşıyabilirdi?
Jimin kahveye uzanıp bir yudum içerken Yoongi de ona eşlik etti. Şu an tek düşünebildiği Jimin ile ilk randevularında (randevu olduğuna kendisini ikna etmişti) olduklarıydı, ona mükemmel bir gün geçirtmek istiyordu. Buradan çıktığında gülümsemesini ve bir duvarını daha yıkmış olmasını umuyordu.
"Jimin," dedi tekrardan. Diğerinin bakışları anında onu bulurken derin bir nefes aldı. "Gözlerini merak ediyorum."
Jimin diğerinin söylediği şeyle ne demek istediğini anladı. Güneş gözlüklerini çıkarması gerekiyordu, kapalı ortamda gözünde gözlükle durduğundan garip hissediyor olmalıydı diğeri. İnsanlar belki de bu yüzden bakıyor olmalıydı. Yoongi'yi zor durumda bırakmak istemiyordu ancak bunu yapacak cesareti kendinde bulamıyordu.
Gözlüğü onu insanlardan koruyan bir perde gibiydi. Eğer çıkarırsa tüm o bakışların altında ezilecekmiş gibi hissediyordu.
"Yoongi özür dilerim," dediğinde diğeri şaşırdı. Neden özür dilediğini anlayamıyordu, ona gözlerini merak ettiğini söylerken bunu yapmasını zorlamaya niyeti yoktu. "Ben... Tuhaf durduğumu biliyorum ve bu sana da garip his-" Yoongi parmağını çok kısa bir süreliğine diğerinin sözünü kesmek için dudaklarına koydu, kısa sürmesinin sebebi diğerinin temasa karşı olan korkusuydu. Yoongi onu incitmektense kendini incitmeti yeğlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i can reach to park jimin (with my love)
Fanfictionyoonmin taekook jimin, yoongi'nin; taehyung, jungkook'un kalbindeydi...