Esmer olan kendine geldiğinde gözlerini kırpıştırarak şaşkınlıkla karşısındaki bedenin yüzüne baktı. Gördüğü ifade, adrenalin etkisiyle hızlanan kalbini yavaşlatırken acı bir sancıya maruz bırakmıştı. Jungkook alt dudağını kanatırcasına ısırırken gözlerini acıyla kapamış ve öylece duruyordu.
"Özür dilerim," diye bir fısıltı yankılandı akşama yaklaşan odada. İçeriye izinsizce uzanan hafif ışık süzmesinden başka aydınlık yoktu. Esmer olan tüm bedeninin titrediğini hissederken bu diğerinin gözlerini açmasına neden oldu. Neredeyse hiç sayılacak kadar kısa bir bakıştan sonra sorun olmadığını söylemek için açılan dudakları diğerinin "Özür dilerim," diye tekrarlamasıyla kapandı.
Taehyung bir adım geriye sendelerken kendinde değildi. Hayatının ne ara bu kadar kötüye gitmeye başladığını kendine soruyordu? Bunu nasıl yapabildiğini kendine soruyordu ve adeta kendiyle bir mahkemedeydi. Sanığı savunan bir avukat bile yoktu, Taehyung savcı olarak suçlamaya acımasızca devam ediyordu.
"Özür dilerim, özür dilerim, özür dilerim... Ben... Ben istemedim. Özür dilerim, yemin ederim ben istemedim..." Geriye doğru tökezleyip yatağının dibine düştüğünde sayıklamaya devam ediyordu. Jungkook ileriye adımlayıp ona dokunacakken boynundaki sızıyla tısladı. Esmer olanın ürkek bakışları aceleyle onu buluvermişti.
"Jungkook kaç benden, lütfen kaç benden. Sana... Sana ne yaptım ben? Özür dilerim. Ben istemedim yemin ederim ben değildi-" Ayakta olan acıyı bir kenara atıp emin adımlarla diğerine ilerlemiş ve önünde çökmüştü. "Hiçbir yere gitmiyorum," dedi boynundaki sızıyı hiçe sayarak.
Esmer olanın bakışları diğerinin boynundaki diş izlerine kaymıştı. Hafifçe sızdıran kanı görmek parmak uçlarını titretiyordu ve tekrardan bunu yapmayacağına söz veremiyordu. Sanki içinde bir yerlerde kendisine emir veren bir taraf vardı. İçindeki şeyin bir kuklası olmuştu adeta. "Jungkook," diye konuştu esmer olan titrek bir sesle. Bakışları yaranın üstündeydi.
"İyiyim," diye karşılık verdi diğeri yalan olsa da. Sadece yarım saat önce Taehyung'un telsizde kendisine ihtiyacı olduğunu söylemesiyle koşarak buraya gelmişti Jungkook. Karşılaşmayı beklediği görüntü kesinlikle kendisini günlerce aç bırakan Taehyung değildi. Gözlerinin kırmızı kan çanağına döndüğünü ve dişlerinin sızladığını neredeyse gözleriyle görmüştü Jungkook. Esmer olanın aniden üzerine atlamasını beklememişti.
Jungkook o anı hatırlamayı es geçerek önündeki bedene baktı. Gerçekten bunu hak ediyorlar mıydı? Taehyung bu kadar acıyı hak ediyor muydu? Çıkış noktası neredeydi? Sevdiği çocuğu kurtarmanın yolu neydi? Taehyung gözleri dolu bir şekilde ona bakarken Jungkook acıyı yok sayarak ileri atıldı ve diğerine kollarını sıkıca sardı.
Diğerinin kolları arasında, boynuna doğru döktüğü gözyaşlarıyla o yerine iyileştirmek istedi Taehyung. Sessizce ağlarken bunu neden yaptığını bilmiyordu. Jungkook diğerinin saç tutamlarına bir öpücük kondurduktan sonra "Sorun yok," diye mırıldandı. Oysa boylarını geçmişti dertleri.
"İyiyiz ikimiz de, tamam mı? Bunu yapan sen değildin Taehyung, seçim şansın yoktu. Aç kalmamalıydın. Yani... Demek istediğimi anlıyorsun değil mi?" İnsanlara zarar vermesinden bahsetmediğini diğerinin de bildiğini düşünüyordu. "Jungkook," dedi diğeri boğuk ve kısık sesle. "Yapamadım, yapamıyorum. Ne bir hayvana nede bir insana dokunmak istemiyorum. Sadece... Kaç benden."
"Şunu demeyi bıraksan keşke." Diğerinin sözünü otoriter bir tavırla kestikten sonra sarılmayı kesip diğerinin ellerini elleriyle kenetledi ve iki yana sabitledi. Alınlarını birbirlerine yasladıktan sonra neredeyse dudakları değecek bir mesafede "Sorun yok dedim," diye fısıldadı. "Seni asla bırakmayacağım. Yanında olacağım." Hafifçe gülümseyerek diğerinin gözlerine baktığında Taehyung bedeninin donduğunu hissetti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
i can reach to park jimin (with my love)
Fanfictionyoonmin taekook jimin, yoongi'nin; taehyung, jungkook'un kalbindeydi...