14

1.3K 136 101
                                    

Saat on ikiyi çoktan geçiyordu, külkedisinin arabası balkabağına döneli iki saat olmuştu. Jungkook odasında oldukça derin bir uykudaydı. Iron-Man desenli yorganına oyuncak bir ayıya sarılır gibi sarılmış, dağınıkça uyuyordu. Saçları yastıkta yayılmıştı, döndükçe farklı şekillere giriyordu.

Odada herhangi bir ses yoktu, açık olan pencerenin dibinde de birileri yoktu. Davetsiz bir misafir bugün odaya uğramamıştı. (Uğrasaydı Jungkook mutlu olabilirdi.) Yoongi ve Hoseok gittikten sonra odasında sıkıntıyla oturmuş ve Taehyung'a sövdüğü onca zamanın ardından onu ne kadar özlediği ile ilgili cümleler mırıldanıp iç geçirmişti. Telsizi alıp "Seninle konuşmayı çok istiyorum Taehyung-ah," diye fısıldadığı bile olmuştu.

Akşam yemeğine inip annesine oldukça mutluyum görüntüsü verdikten sonra tekrar odasına geçmişti, saatlerce yatağında dönerek Taehyung'u düşündükten sonra uyuyakalmıştı. Sonuç olarak bu haldeydi, mışıl mışıl uyuyordu. Herhangi bir ses yoktu. Dışarıdan gelen ışık böcekleri ve çekirge sesleri dışında. Pencereden hafif bir ay ışığı giriyordu, oda onun dışında karanlık ve sessizdi.

Ta ki o ana kadar.

Jungkook'un bilgisayar masasına bıraktığı telsizden cızırtılar geldi. Taehyung'un onu çağırdığı kanalda kalan telsiz birinin sesleneceğini haber edercesine cızırdadı. Belirsiz sesler arasından birinin sesi duyuluyordu. Birkaç anlamsız harf, bu cızırtıların arasından kurtulup odada yankılanıyordu ama uyuyan Jungkook hiçbir şeyi duyamadı.

Tıpkı soluk soluğa ismini çağıran Taehyung'u duyamadığı gibi.

"Jungkook-"

*

"Parmağın terlediyse diğer elime geçebilirim ya da başka parmaklarla da bunu deneyebiliriz. Bilirsin, ikimizin de on parmağı var. Eğer bundan sıkıldıysan yapmayabili-" Yoongi'nin soluksuz bir şekilde konuşmasına karşılık hemen yanında oturan Jimin bir kahkaha patlattı. Öne doğru eğilen bedeni Yoongi'ye yanaştığında, diğeri bunu fırsat bilip yüzünü şaşkınca inceledi.

Tanrım, nasıl bu kadar güzel gülebilir? Bunu görmek için ne tür bir iyilik yaptım? Birinin hayatını kurtarmış olmalıyım. Yoongi onu izlerken böyle düşünüyordu. Bu güzel manzarayı hak etmek için önceki tüm hayatlarında birilerinin hayatını kurtarmış olması gerekiyordu. Aksi takdirde bunu hak edemezdi ki!

Kısılan gözleri önünü göremiyordu, kahkaha atarken bir yere eğilme alışkanlığı vardı. Yoongi zihninde bir yere güzelce not etti. Jimin kahkaha atıyorsa onun yakınlarında bir yerlerde olmaya özen göstermeliydi. Jimin gözlüklerini Yoongi geldiğinde çıkarmıştı. Bu durum diğerinin sevinçten havaya uçmasına neden oluyordu.

Diğerinin güzel gözlerini görebilmek onun için cennete bakmaktan farksızdı, bu sadece ona özel küçük bir yerdi. Yoongi bazen diğerinin gözlerine öyle odaklanıyordu ki siyah gözbebeklerine düşen kendisinin görüntüsünü görebiliyordu.

"Tanrım Yoongi nefes al!" Jimin yüzündeki geniş gülümsemeyi kesmeden konuştu. İkili yatakta yan yana oturmuşlardı, parmakları geçen yaptıkları gibi birbirine kenetliydi ve konuşuyorlardı. Yoongi diğerinin ilk zamanlar odasından bile çıkmamasını, kimseye dokunamamasını atlattığını görünce heyecanlanıyordu. Onu rahatsız etmekten kaçınmak için telaş yapıyordu.

Jimin kenetledikleri serçe parmaklarını asılarak gözlerinin önüne getirdi, bakışlarını oraya çevirip gülümsedikten sonra "Bunu seviyorum," diye mırıldandı. "Elim terlemedi, yer değiştirmene gerek yok ve sıkılmadım. Sıkılmayacağım da. Bunu sonsuza dek yapabiliriz."

Son söylediği söz ile bakışlarını kaçırmak istercesine yere indirdi, yüzündeki gülümsemeyi kesmemişti ama utanıyordu. Diğerinin diyeceklerinden endişe duymaya başladığını hissetti Park Jimin. Yoongi ile uzun zamanlar geçirmek istediğini söylemek istiyordu ama bunu söylerse diğerinin zaten bir sürü arkadaşı olduğunu es geçecek ve kendisiyle ilgilenmek zorunda kalacağını düşünüyordu. Belki de kendisini bir yük gibi görebilirdi.

i can reach to park jimin (with my love)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin