"Bu nasıl olabilir ki?" Gözlerinden de belli olan anlam verememişlikle telefona bakan arkadaşıma baktım bende. Tıpkı onun gibiydi surat ifadem. Ama buna ek olarak birçok duygu daha vardı gizleyemediğim gözlerimde. Kırgınlık, kızgınlık, şaşkınlık, umut, umut ve umut. Lanet olası umut içimde öyle bir yer edinmiştiki, belki demekten kendimi alıkoyamıyordum.
Belki, beni aldatmamıştı? Ama bu o kadar saçma bir cümleydi ki. Neresinden bakarsam bakayım anlam kazanmıyordu. Ortaokulun başından beri tanıyordum ben onu. O zaman ki en yakın arkadaşımın kuzeniydi. Bana sürekli onu anlatırdı. Ne kadar başarılı olduğunu, ilkokuldan beri dikkat çeken ve sevilen biri olduğunu, çok sevecen ve tatlı biri olduğunu yani kısacası; benim gibi bir kızın ilgisinin ona kayması için gerekli olan her şeyi.
Elimde olmadan o anlattıkça ben Bilal'e bakar olmuştum. Onu sürekli gözetler ve arkadaşım Pelin'in anlattığı gibi biri olup olmadığına bakardım. Zamanla tek bakmak istediğim şey o olmuştu. Arada sırada Pelin sayesinde konuşuyorduk da.
Sonra Pelin'e gerek kalmadan konuşmaya başlamıştık ve o da tıpkı benim gibi gözlerinin içi gülümseyerek bana bakar olmuştu. Ortaokulun son sınıfında çıkmaya başlamıştık. Mutluyduk. Çok mutluyduk. Sonra, Bilal'le farklı liselere geçmiştik. Eskisi gibi olmasa da yine çok görüşüyorduk. İkimizde hazırlık sınıfını okumuştuk ve yaşıtlarımızdan bir sene sonra lise bire geçmiştik. Lisenin ilk yılıda aynı şekilde geçmişti ve biz artık daha yakındık. Sadece farklı liselerde okumak biraz zor oluyordu buluşmak için. Yol çok uzundu ve Bilal bunun için motor almıştı kendisine. Onunla geliyordu ve bir yerlere hep motorla gitmeye başlamıştık.
Sonra... sonra bir gün biz yoldayken basit bir konu üstüne tartışmıştık ve Bilal'e beni indirmesini söylemiştim. Motorda olduğumuz için ses kulaklarına ulaşmamıştı. Ben bir kez daha bağırmıştım ve beni daha iyi duyabilmek için refleksle arkasını dönmüştü. Ondan sonrasında ise olanlar olmuştu.
Büyük, çok büyük bir kamyonetle hızla çarpışmıştık. Ondan sonra Bilal'le yollarımız ayrılmıştı. Şans eseri ikimizde yaşıyorduk ama okulu bir sene dondurmak zorunda kalmıştık. Ama Bilal eskisi gibi değildi. Bana yakın değildi. Yanına gittiğimde beni görmezden geliyor ve iki yabancı gibi davranıyordu.
Hastahane de bir kez olsun ne ben onun ne de o benim yanıma gelmemişti. Benim gitmeme ailem engel oluyordu. Kazadan Bilal'i sorumlu tutuyorlardı. Bilal'in ise ne neden bir kez olduğunu gelmediğini hiç sormamıştım. Belki onunda ailesi beni sorumlu tutuyordur diye düşünüyordum. Ama zamanla gerçeğin bu olmadığını anladım. Bilal beni istemiyordu.
Ne olduysa benden uzaklaştı. Bir kez olsun bile konuşamadık. Çünkü o benim bunu sorgulamama bile fırsat vermeden, Deniz ile fotoğrafları geçmişti elime. Atan kişinin söylediğine göre Bilal, kazadan önce de o kızla berabermiş. Bu sefer Bilal'e gidememiştim. Çünkü sorgulamak sadece kendime yapacağım saygısızlıktı. Bilal benden gitmişti sadece birkaç ayda. Hayatım bir anda tersine dönmüştü. Bunu atlatmam benden tam bir koca senemi çalmıştı.
Çevrem, tamamen değişmişti. Bende öyle. Eskiden sarı omzuma gelen saçlarımı uzatmış ve kahverengine boyatmıştım. Hafif balık etli olan bedenim iyice zayıflamıştı. Boyum biraz daha uzamıştı. Beni eskiden gören biri şimdi çıksa karşıma zaten istese de tanıyamazdı. Bende eski bir tanıdıktım işte kendime.
Tamamen değişmiştim ve lisenin başından beri yakın dostum olan Neşe ile birlikte Bilal Mert Karan'dan intikam almak için iki sene sonra onun okuluna nakil olmuştum. On sekiz yaşımda -on dokuz olmama birkaç ay kala- harcadığım bir yıl ve hazırlık sınıfına gittiğim için giden bir yılımla beraber on birinci sınıf olarak devam etmiştim. Onuncu sınıfı da eski okulumda okuduktan sonra tabii.
Hikayem işte böyle başlamıştı ve bunca olaydan sonra Deniz'e sevgilim değil demesi sadece benimle oyun oynadığı gerçeğini seriyordu gözler önüne. Ya da belki de benim de bu hikayede kaçırdığım ve bilemediğim birkaç şey olduğunu gösteriyordu.
Kafam allak bullaktı. "Derin, çok derin düşünüyorsun." Alaylı cümlesine karşılık ona suratımı buruşturdum ve önümde soğuyan kahvemden bir yumdum aldım. "Sadece eskileri düşünüyordum. Ve eskiler bu kadar net bir şekilde Bilal'in benden vaz geçtiğini söylerken, şu an bu yalanına inanmak çok mantıksız olur. Belliki yalan söylüyor." Sorgularcasına kalkan kaşları çoktan bırakmış olduğu telefonumu işaret ederken cevapladı beni. "Eğer dediğin gibiyse, bu çocuğun sana yalan söylemesini gerektirecek şey ne olabilir ki?" Cevabı çok basitmiş gibi omuzları silkip arkama yaslandım.
"Benim nefretimden kurtulmak için?" Kaşları şaşkınlıkla kalkarken, "Senin nefretinin Deniz olduğunu nereden bilebilir ki?" Diye bir soru döküldü dudaklarından. Buna cevaben gülümsedim bende. "Mesajları dikkatlice okumadın mı? Nefretimin sebebini Deniz'i aldatması ya da Deniz'in iyi biri olmadığını düşünüyor olmam sanıyor." Cevabımla kahkaha attı. "Ama bu çok saçma ve masumca!" Bende içim acıyarak gülümsedim.
Yaptıklarının yanında, oldukça hem de. "Bence de."
-
Bilal'i ve yaptığı hataları biraz olsun anlamamızı sağlayan bir bölüm oldu bence. Geçmişteki olaylar hakkında ne düşünüyorsunuz?
Oy ve yorumlarınızı eksik etmeyin lütfen, 🖤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kod Adı: Bilinmeyen Numara
Teen FictionBilinmeyen numara: Düşündümde Bilal Mert Karan Bilinmeyen numara: Benim senin hayatından kolay kolay çıkmam mümkün değil Bilal: Niye? Çok mu aşıksın? ;) Bilinmeyen numara: Hayır çok nefretliyim Bilinmeyen numara: Ve bu nefretimi kusmam için önümde...