Heryerden bir sesler geliyor, bazı insanlar arkasından gelip önüne doğru koşuyor. Bazıları tam yanından geçiyor. O ise donup kalmış gibi, omzuna çarpan insanlar acımasına sebep oluyordu. Çünkü kendisine de bir taş isabet etmişti. Ama tabii bunu umursadığı falan yoktu. Daha çok dünyada değilmiş gibi hissediyordu. Sanki başka alemlerde başı dönüyormuş gibi hissediyordu.
Kulakları bir şeyler duyuyor ama idrak edemiyordu. Aklı ve düşüncesi hep Buğra'daydı. Titreyen ve onun kanı bulaşmış ellerine baktı. Daha fazla ağlama hissi uyandırsa da dudaklarını ısırarak bunu dindirmeye çalıştı. Ayaktaydı ama buna kendisi de şaşırıyordu, bacaklarının titrediğini bariz bir şekilde hissediyordu. Adını duyduğunda hemen arkasını döndü. "Mete!" Diye bağırmıştı biri. Sesini hemen tanımıştı, bu abisiydi.
Titreyen bacakları ile hastane zeminine düşmeyi umursamadan abisine doğru koştu. Birine sığınmaya ihtiyacı vardı. Birine sarılmak ve daha fazla ağlamak istiyordu. Öylede yaptı abisine sarılıp, hıçkırarak ağlamaya başladı.
"A..abi
"Efendim abicim, söyle, rahatla, ağla."
Uğur da orada onları izliyordu.
"Be..ben na..sıl oldu a..anlamıyorum."
"Abicim sen şimdi sakin ol. Gel şuraya oturalım."Doğan kardeşinin saçlarını okşayarak onu sakinleştirmeye çalışıyordu. Onu hastanenin bir köşesine oturtarak karşısına geçtiler. Mete ise bakışlarını kanlı ellerine indirmiş konuşmaya başlamıştı.
"B..ben ş..imdi yetimhaneye gitmiştim."
"Ne yetimhanesi?"
"Buğra orada kalıyormuş, bana adını söylemişti bende işte buldum ve gittim. İyi olduğunu bilmeye ihtiyacım var gibi hissediyordum. Sonra konuştuk, tam giderken öptüm onu, biliyor musun karşılıkta vermişti. Dudaklarımızı birbirinden ayıran kafasına atılmış büyükçe bir taştı."Bir süre konuşamadı, ağlamasını biraz dindirdikten sonra devam etti.
"Bir homofobik geldi, Buğra'nın kafasına taş fırlattı. Büyük bir taş, kafasının nasıl kanadığını bilemezsin. Ya bu nasıl vicdansızlık? İğrenç insan ben onun yanında dururken kafama olmasa da bana taşlar fırlattı."
Hıçkırıkları yüzünden biraz konuşmasına ara vermek zorunda kaldı.
"İyi olur değil mi? He söylesene abi?"
"Olacak merak etme."
"Benim yüzümden oldu işte. Niye gittim ki oraya."
"Şşş, sakin ol. Hiçbir şey senin yüzünden olmadı."Kesik nefesler alıyordu, şiddetle ayağa kalktı. Ellerini saçlarına götürmüş onları dibinden çekiyordu.
"Görmem lazım... onu görmem lazım..."
"Doktorlara sormamız lazım. Mete, kardeşim lütfen sakin ol."
"Nasıl olayım abi? Benim yüzümden oldu, ben çıldırıyorum burda."
"Mete seni anlıyoruz ama böyle olman senin içinde iyi değil. Sadece sakin ol."
"Hayır... hayır.... ben sakin falan olamam ki, ben... ben olamam. Benim onu görmem lazım... görmem lazım."Genç çocuk hızla doktorun yanına doğru koştu. Ayakları üzerinde nasıl durabildiğine şaşırıyordu. Çünkü fazlasıyla titriyor durumdaydı. Doktor ile konuşup onu görmek istediğini söyleyince, ona izin verdiler ve hemen Buğra'nın yattığı odaya gitti.
*****
Nasıl yürüyorum emin değilim. Bilerek mi yürüyorum yoksa yılladır yaptığım için alışkanlıkla mı? Yoksa bu titremeyle yürümem pek mümkün değildir. Yürüyorum ama sanki yok bitmiyor. Ben sadece O'nun olduğu odaya gitmek istiyorum. O'nu görmek istiyorum.
Ciğerim yanıyor gibi hissetmem normal mi? Yada her an kendi boğazımı sıkıp öldürme istediğimin olması. Kendimden tiksinmem peki? Bunlar normal mi? Yoksa ben ona zarar verilmesine sebep olduğum için mi böyle hissediyorum. Canım öylesine çok yanıyor ki. Keşke onun acısını bir şekilde alabilsem. Sonunda ölüm olsa bile yaparım ya. Sonunda ölüm olduğunu bilsem dahi, onun acısını almak için elimden geleni yapacağım. Ama lanet olası bu şey yok.
Bende onun canının yandığını biliyorum. Bu beni öldürüyor sanki. Artık yürüşümün sonuna varabilmiştim, kapının önündeydim. Titrek parmaklarımı kapı kulpunun üzerine getirip onu aşağı çektim. Artık kapı yavaş yavaş açılıyor ve onu görüyordum. Gözleri kapalı ve kafasında sargı ile. Kalbim yerinden çıkacak gibi hissettiriyordu... İçeri adımımı attım, yine nasıl yürüyebildiğimi bilmeden yattığı yatağın yanına gelip kenarına oturdum.
Böyle mükemmel bir şey, böylesine bir acı çekmesi haksızlıktı. Neden taş onun kafasına isabet etmişti ki? Bende oradaydım, neden o taş benim kafama gelmedi. Yine bir kez daha ağlamaya başlıyordu. İçimdeki alevi söndürmek ister gibi ağlıyordum. Ama sanki göz yaşlarım benzinmiş gibi daha da alevleniyordu. Onu böyle görmek. Onu böyle görmek öylesine paramparça ediyordu ki beni.
İlk onu görüşümü hatırladım, sadece saçma sapan bir amaç neye dönüşmüştü? Aşka...
Bu aşk içimde büyüyor ve büyüyordu, onu böylesine yatakta görmek ise kalbime hançer yemekten farksızdı ya. Ben duygusal acının bu kadar yoğun olabileceğini düşünmezdim. Yada duygusal acını, fiziksel acıdan daha çok acıktığını. Fiziksel acıyı tercih edebileceğimi.
Bunların hiçbirini bilmezken, şimdi öğreniyordum. Gözlerimi onun üzerinde gezdirdim. Sargılarla kaplanmış kafası, bembeyaz olmuş yüzü. Parmak uçlarımı yüzüne getirdim ve okşamaya başladım. Yüzümü ısıtmak için böyle yapmıştı. Kafasına taş fırlatılmadan önce. Fazlasıyla büyük bir taş...
Bakışlarını kurumuş dudaklarına çevirdim, her şey onları öperken olmuştu ya. Belki onu öpmeseydim şu an burada olmayacaktı. Kimse bize "İbne" demek zorunda kalmayacaktı. Bizi normal arkadaş sanacaklardı.
Hala kurumuş dudaklarına bakmaya devam ediyordum. Parmak uçlarımı yavaş yavaş indirip, dudaklarının üzerine bastırdım. Alıp verdiği nefesi çok rahat hissedebiliyordum. Alıyor sonra veriyor. Nefesini verirken sanki parmaklarıma üflüyor gibiydi. Nefes alması bile bu kadar mükemmel olabilir miydi? Sadece bir nefesti başka insanlar için, ama benim için hayatımın amacı gibi geliyordu.
Ne ara kendisine bu kadar aşık etmişti bilmiyorum ama ona artık fazlasıyla aşıktım. Onunda bana karşı bir şeyler hissettiğini anlıyordum ama belki de bu aşkım ona zarar veriyordur. Ben hiç olmamış olsaydım bunların hiçbiri olmazdı. Belki de benden nefret etmeliydi. Bir çok şeyin cevabını bildiğim söylenemez.
Parmaklarımı, dudaklarının üzerinden çektim. Elini, ellerim arasına alarak öptüm. Kim ne düşünürse umrumda değildi. Ama bir kez daha ona zarar verilmesine izin vermeyeceğim. Aslında benden başka kimse ona dokunmasa da olurda, asıl ona zarar veren belki benimdir. Bunların bütün sebebi benimdir. İşte bu gerçek fazlasıyla canımı yakıyor. Elleri ellerimin içinde öylece onu izliyordum, bunu yüzyıllar boyunca yapabilirdim.
*****
Doğan, Mete gittikten sonra kafasını duvara yaslamış bakışlarını sevdiğine çevirmişti.
"Uğur?"
"Efendim?"
"Bu hastaneyi hatırladın mı?"
"Hatırlamam mı? Patlamadan sonra geldiğim yer. Ve seni ilk gördüğüm, ilk tanıdığım yer."
"Hastanede tanışmamız pekte mükemmel değil aslında."
"Ama aşkımız mükemmel."
Genç adam sırıtarak sevdiğine bakmaya devam etti.
"Şu ileriyi görüyor musun?"
İşaret parmağı ile bir yeri işaret ediyordu. Uğur da bakışlarını o tarafa çevirdi ve bakmaya başladı.
"İşte ilk senin yanına geleceğim de Mete'yi oraya bırakmıştım. Tabi şimdi baya değişmiş, orada oturak vardı. Eline tost ve meyve suyu verdikten sonra senin yanına gelmiştim. Sana o kadar hayran kalmıştım ki. Sonra geldiğim de Mete bana ne dedi biliyor musun? "Annem ile babam kızmasın diye bütün yemeğimi bitirdim. Artık gelsinler." O dakika da içimin nasıl parçalandığını bilemezsin.Şimdi o çocuk büyümüş ve buraya sevdiği için geliyor, vay be."
Hüzünlü bir şekilde gülümsedi. Ne ara bu kadar büyümüştü, daha düne kadar kendilerini utandıracak her türlü hareketi yapıyordu. Şimdi ise aynı kendisi gibi yaralı sevdiğinin yanındaydı.
______________________________________________________________
Selam gençler! Çok çok özür dilerim, dün yayınlayacaktım ama hesap etmediğim şeyler oldu. Tüm gün evde değildim resmen. Kusura bakmayın sizi çok seviyorum. 🌸
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Bakıcı~ •bxb•
Teen Fiction"Sanat eseri gibisin, öyle yakışıklı öyle mükemmelsin ki. Bir bakıcı bu kadar yakışıklı olmamalıydı." •Teşekkür Ederim adlı hikayedeki Mete karakterinin kendi hikayesidir. O okunmadan da konu anlaşılır.•