••SOOJİN••
Kendi başına iyisin demek yetmemeye başlamıştı. Kendi başıma mücadele etmek zor gelmeye başlamıştı. Dertsiz tasasız Soojin gitmiş, yerine dert yüklü, kendini taşımaya bile gücü kalmadığını hisseden Soojin gelmişti. Bu durum ilk değildi benim için. Fakat ilk kez bu durumdayken kafamı kurcalayan Jungkook vardı. İlk kez kendimi birine anlatamayacaktım çünkü mümkün değildi. Ne gidecek bir gizli mekanım kalmıştı, ne de derdimi dinleyip kendime gelmeme yardımcı olan bir annem. Onun yanına gitmem hatta bu bölükten çıkmam fazlaca zordu. Kendimi sıkışmış gibi hissediyordum ve bu beni bunaltıyordu. Kendime gelmek istiyordum, kendime gelmeliydim. Ama gözlerim beni sıkıştığım bu durumdan çıkaracak çareyi göremiyordu.
Tüm nefesimi ciğerlerime çekerek bir anda tüm gücümle dışarı vermiştim nefesimi. Yüzümün kıp-kırmızı kesildiğine emin olurken bu işlemi bir kez daha denedim. Yetmiyordu. Patlayacaktım sanki.
Bu sefer kendi kendime yerimde volta atmaya başladığımda kapım tıklatılmıştı.
"Gel."
Kapı açılıp içeri Sooyoung girdiğinde kafamla içeri girmesini işaret ettim.
"Komutanım Albay sizi odasında bekliyor."
Jungkook ifadesini dün vermişti ve beni ifadem için bu gün çağırıyorlardı. Sabaha kadar neyi kafalarına takıp düşünmüştüler bilemiyordum.
"Geliyorum." dedim yatağın üzerine bıraktığım kepimi alarak.
"Komutanım siz iyi misiniz?"
Sabahın köründen beri çatılı olan kaşlarımı rahat bırakarak normal bir surat ifadesine bürünmüştüm.
"Sinirliyim Sooyoung."
Benim ve Jungkook'un verdiği ifadelerden askerlerin haberi vardı. Nasıl haberdar oldukları hakkında hiç bir zaman kafa yormamıştım. Onlar bizim kölelerimiz değil, alt rütbeli meslektaşlarımızdı. Her şeyden zaten haberdar olmaları gerekiyordu. Bu yüzden sinirli olmamı bekliyor olduklarından emindim. Sooyoung sadece nezaketen sormuştu.
O odadan çıktığında hemen arkasından ben çıkmıştım. Albayın odasına doğru yürümeye başlarken içimdeki sıkıntı beni gereksiz bir gerginliğe itiyordu. En sonunda odaya vardığımda kapıyı tıklatarak Albayın gel demesini bekledim. Saniyeler geçmişti ki "Gel." sesini duymamla içeri girdim. Önce selam vermiş, ardından Namjoon komutanın yanına geçmiştim. Taehyung komutan da buradaydı. Onu olabildiğince görmemezlikten gelmeye çalışacaktım.
"Soojin işler sarpa sarıyor." demişti Albay. "Virüs felaketinden kurtulmamıza az kaldı. Fakat farklı sorunlar edinmeye devam ediyoruz."
"Biliyorum Albayım." Sesim oldukça sakindi. Pek fazla kafamı kaldırmıyordum.
"Yoruldun değil mi?" Bu sorunun içeriği bedensel değildi biliyordum. Yorulmamıştım. Ama dinç olduğumu da söyleyemezdim. Sadece fazla doluydum ve kendime gelebilmem için bir şeyler yapmalıydım.
"Biz yorulalı çok oldu. Senin bu zamana kadar dayanman bile taktire şayan Soojin." Albayın bana güven vermeye çalıştığını anlaya biliyordum.
Namjoon komutan elini diz kapağıma koyup bana baktığında kafamı kaldırmadan ona baktım. "Bu sorunu halletmemiz gerek."
"Bunu ben de istiyorum komutanım."
"Yani Yongsun'u gördüğüne emin misin? Bayılmadan önce belki benzetmişsindir olamaz mı?"
Elimi yüzüme koyarak sıvazladım. Sabır dileniyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Traitor JK
Fanfiction"YETİŞKİN İÇERİK" Aşk, bir asker için ülkesinden daha mı değerlidir? •Başlama tarihi: ²⁰¹⁷-²⁰¹⁸