SOOJİN
Çaresizlik. Öyle başa çıkılamaz ve önü kesilemez bir duyguydu ki. İnsanın içindeki umudu sere serpe eder, o da yetmezmiş gibi acımadan avuçlarının arasında ezer gibi kum taneciklerine çevirirdi. Toplamak zordu. Toplamak çok zordu. Biz umut tanelerimizden kaleler yapıyorduk her sabah, fakat her akşam bekleyişlerimizin sonunda o kalelerin yıkılışını izleyerek uyumaya çalışıyorduk.
Kaç gündür ya da kaç haftadır bu haldeydik bir fikrimiz yoktu. Günleri saatleri sayamaz olmuştuk. Yoktu. Hiç bir yerden uzanan yardım eli yoktu, biz bu kadar çaresizce beklerken. Halkımız gözlerimizin önünde can veriyordu. Sıra ne zaman içimizden birinin ailesine gelecek diye bekliyorduk ki bu çok acıydı. Ölmeyi isteyecek kadar acıtıyordu. Çünkü ölen halkımız birden bire değil acı çeke çeke ölüyordu. O acılar bizim gözümüzde on katına katlanırken buna dayanmak da çok zordu. Yaşamak ya da ölmeyi istemekten daha zordu.
"Komutanım hazırsanız gidelim."
Uzun boyu ve keskin yüz hattıyla üzerindeki yeleğe son dokunuşlarını izliyordum. Hazır olduğunu bakışlarını bana sabitlediğinde anlamış, karşısından çekilerek Bin başı Namjoon'a yol açmıştım.
"Gidelim." demişti keskin ve bir o kadar gergin ses tonuyla.
Yanımdan geçip gitmesiyle peşine takılarak onu takip etmeye başlamıştım. Fakat görev için bizi bekleyen kurtarma ekipleri ve erlerin yanına daha varmadan arkamızdan seslenilmesiyle durdurulmuştuk.
"Komutanım.......komutanım!"
Bize doğru güler yüzüyle koşar adım yaklaşan On başı Yoongi bütün dikkatleri üstüne çekerken gülen yüzünden sebebiyet içimde oluşan umuda engel olamamıştım. Karşımıza geçtiğinde ikimize de selam vermiş, bizim selamını aldığımız an hiç beklemeden umut ettiğim haberi sunmuştu.
"Bir kaç ülke yardım çağrımıza olumlu cevap vermiş komutanım." demişti heyecanından olsa gerek nefes nefese. "Çoğu asker yola çıkmışlar bile. Ama Albayım sizinle görüşmek istiyor."
Sonlara doğru umut saçan yüzü tedirginliğe büründüğünde Bin başı Namjoon tam da benim sormak istediğim soruyu sormuştu.
"Bir sorun mu var?"
Kafasını hafifçe sallamıştı Yoongi. "Sanırım var komutanım."
Bin başı Namjoon Yoongi'ye erlerin yanına gitmesini ve onlara başcılık etmesini söylerken ben sorunun ne olduğu düşüncesine sürüklenir halde bulmuştum kendimi. Biz haftalardır bu haberi bekliyorduk, sorun ne olabilirdi ki?
"Gidelim Soojin."
Onu kafamla onaylamış, arkasına takılarak her zamanki gibi takip etmeye başlamıştım. Yolumuz bittiğinde, adımlarımız kapının önünde durduğunda Bin başı Namjoon kapıyı tıklatarak gir emriyle içeri geçmemizi sağlamıştı. İkimizde saygıyla selam vermiş, Albayın "Rahat olun çocuklar." demesiyle yüz yüze duran tekli koltuklara oturmuştuk.
"Yoongi haberi vermiş olmalı?"
Albay Min Kyung sıkıntıyı bariz bir şekilde belli eden sesiyle konuştuğu an içimi kaplayan rahatsızlığa baş gelememiştim.
"Sorunun ne olduğunu bizimle paylaşın lütfen Albayım."
Bin başı Namjoon uzatmadan konuya girerek hem benim stresimi hem de Albay Min Kyung'un endişesini bir nebze olsun göz ardı etmemizi sağlamıştı.
"Bir kaç gün önce tüm General ve üstlerimizle siyasi toplantı yapıldı." demişti. O günün yorgunluğunu hâlâ üstünde taşıyor gibiydi. "Toplantı tam 6 saat sürdü."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Traitor JK
Fanfic"YETİŞKİN İÇERİK" Aşk, bir asker için ülkesinden daha mı değerlidir? •Başlama tarihi: ²⁰¹⁷-²⁰¹⁸