Uzun bir bölüm sizi bekliyor. Keyifli okumalar.
•Soojin•
İstemediğin bir anda yanlış anlaşılmak mı sıkardı insanın canını? Yoksa istemediği bir zamanda yakalanmış gibi gözükmek mi? Benim için bu durum bir sorun teşkil etmiyordu. Ama Taehyung komutan ve Yoongi'nin bakışlarından rahatsız olmuyordum diyemezdim. Şu an sanırım basılmış gibi, yada şöyle açıklamak gerekirse hem yakalanmış hem yanlış anlaşılacak bir durumdaydık. Ben Jungkook'un kolunu bükmüş bir şekilde tutuyordum ve o neredeyse yataktan düşecek vaziyetteydi.
Etraftaki sessiz bakışmalar canımı sıkarken Jungkook'un bileğini bırakmış, geriye doğru iteklemiştim. O ise kendini tutamamış, yer yatağının üstüne düşmüştü. Onlara bir şey söylemeden umursamaz tavırlarla yatağımdan kalktım. Fakat içimdeki öfke uyku sersemliğimi tamamen bir kenara fırlatmış, köpürmekten dışarı taşacaktı neredeyse. Banyoya doğru yürürken kendimi daha fazla tutamayacağımı anlamıştım. Nasıl bir durumda olduğumuz umurumda değildi. Şuan bu durumda olmamız tamamen onun yüzündendi!
Hızla geriye dönerek düştüğü yerden hâlâ kalkmayan Jungkook'un üzerine yürümüştüm öfkeyle. Beni fark ettiği anda sakin bakışları şaşkınlığa dönüşürken ona yaklaştığım an tişörtünün yakalarına yapışıp ayağa kalmaya zorladım. Afallamış olsa gerek irileşen gözleriyle ayağa kalkmıştı anında.
"Ne dedin sen az önce?" dedim ateş saçan gözlerimle onu hakimiyetim altına alırken. Jungkook bakışlarını benden çekip diğerlerine baktığında hiç bir şeyi umuruma almadığımı anlamış gibi tekrar bana dönmüştü bakışları. Konuşmayacaktı. Yanıma yatarken umurunda olmayan Taehyung komutan ve Yoongi'den çekiniyordu.
"Sana söylüyorum Junkook!" Sesimi yükseltirken bedenini duvara yasladım hızla. Nefes alış verişleri hızlanmıştı. "Çıkın dışarı." dedim itiraz istemeyen sesimle.
"Bin başı o benim askerim." Taehyung komutan sinirli sesini sunduğunda anında cevap verdim. "Sen de benim emrim altındasın."
Geri cevap almadığımda "Yoongi çıkın odadan." dedim tekrar. Yoongi emrimi ikiletmeyip dışarı çıktığında Taehyung komutan da mecburen çıkmıştı. Kapıyı arkalarından kapattıklarında Jungkook'a tekrar sordum. "Bir çok kez derken neyi kast ettin?!" Az önce ki ne yapacağını bilemeyen yüz ifadesi rahatlamıştı bir nebze.
"Yanında bir çok kez uyudum." demişti nereden geldiğini bilmediğim bir cesaretle. Duyduğum şeyle nevrim dönmüş, kafamı sertçe öne atarak Jungkook'un burnuna geçirmiştim. Ellerimi yakasından çektiğimde ise burnunu tutarak yere çökmüştü. Şu an onu öldüre bilirdim. Ciddi anlamda yapabilirdim bunu.
"Ne hakla?!" diye bağırdım üstüne. Bağırmamla kapı açılmışken tekrar hızla kapatılmıştı.
"Uyuyamıyordun." demişti eli yüzünden boğuk çıkan sesiyle. Parmaklarının arasından sızan kan umurumda bile değildi. Yavaşça ayağa kalkarken kendince sebepler sunuyordu. "Askerlerin sana ihtiyacı vardı." dedi sakince "Seni hitap düşmüş görmemeleri gerekiyordu. Sen demek asker demek. Asker demek halk demek. Halk demek vata-"
"Sus!"
Ben sinirle odanın ortasına yürürken o da bana doğru yaklaşmaya başlamıştı. "Sen bu kelimeleri sarf edemezsin! Sen vatan diyemezsin, halk diyemezsin! Sen hainsin Jungkook. Yıllar önce ülkeni bıraktın gittin, şimdi hangi hakla ülkemi düşünürsün?!"
Jungkook'un çenesi kasılırken cevap vermemeyi seçiyordu. Vermeye yüzü var mıydı ki?
"Bana bir daha yaklaşırsan.." demiştim fakat nasıl bir tehdit savuracağımı bilemiyordum. En başta ona onu öldüreceğimi ciddiyetle söylemiştim ama o hâlâ yüzsüzce bana yakındı. Bundan öte ne ile tehdit edebilirdim ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Good Traitor JK
Fanfiction"YETİŞKİN İÇERİK" Aşk, bir asker için ülkesinden daha mı değerlidir? •Başlama tarihi: ²⁰¹⁷-²⁰¹⁸