|Bölüm 13. Sevgili miydiniz?

334 34 13
                                    

•SOOJİN•

Belki bir çocuk kadar huysuzdum. Belki her şeyin benim istediğim şekilde yürümesini isteyen bir bencildim. Belki de, beni rahatsız eden insanların bu dünyadan yok olmasını isteyecek kadar acımasızdım. Ama kesinlikle bir liseli gibi ceza alacak, ve buna katlanacak biri değildim. Kendimi bu bir kaç gün içinde drama dizilerinin içine fırlatılmış gibi hissediyordum. Biri entrika peşinde dolanırken, diğerleri neredeyse çekirdek çitleyip önüne geleni çekiştirme derecesindeydi. Ben sanırım baş roldeki çilekeş kadındım. Jungkook ise...

Düşüncelerim arasında kafamı hafif sola çevirip Jungkook'a bakmıştım.

"Şunu yapmayı kes."

O, kesinlikle kötü karakterdi. Elinde oynattığı çakıl taşları son yarım saattir beni rahatsız ediyordu ve onun umurunda bile değildi.

"Gerginliğimi atmaya çalışıyorum komutanım." Elindeki taşları yere attığında önüme döndüm. Gergin olmasını gerektiren durum asıl beni germeliydi. Fakat ben umursamamayı seçerek kendime dert edinmekten imtina ediyordum. "Şimdi ne olacak?" Jungkook bana bakmaya devam ettiğinde yere çökerek silahımı yanıma bıraktım. Aslında bunu yapmam doğru değildi fakat Jungkook ayakta olduğu için rahattım. Diken üstünde gibiydim zaten. Her an ayağa fırlamak için hazırlıklıydım.

"Her şey daha güzel olacak." dedim kafamı ona kaldırıp bakarak. Huysuzca burnundan nefes vermişti Jungkook. "Öyle değil komutanım." O da benim gibi yere çöktüğünde silahımı alırken ayağa kalkmıştım bu sefer. Fakat o da oturmaktan vazgeçerek ayağa kalmıştı.

"Ne öyleyse?"

Sorduğum soruya karşın biraz duraksamış, etrafı izledikten sonra bir şeyler söylemeye çalışmıştı.

"Yani biz, biz derken öyle biz değil. Şimdi Jaehee tey- affedersiniz anneniz geldi birliğe. Bayıldı. Askerler gördü."

Dediklerini anlamaya çalışırken gözüm silahının etrafını saran parmaklarına inmişti. Serçe parmağı hızla titrerken Jungkook bunun farkında bile değildi.

"Ee?" dedim devam etmesi için. Fakat o devam etmek yerine öylece bana bakmaya devam etmişti. Sanırım bir şeyler söylemek istiyordu fakat ikilemdeydi. Aslında şu an benimle konuşa bildiğine şükretmeliydi. Olayların içine öyle bir dahil oluyordu ki her seferinde. Konuşmadan, anlaşmadan, beraber hareket etmeden olmuyordu.

"Eski kimliğinin ortaya çıkmasından mı korkuyorsun? Ya da, geçmişinin önünü kesmesinden mi endişeleniyorsun?" Ona doğru tamamen döndüğümde devam ettim. "Aslında Güney Koreli olduğun ama Kuzey Koreye çalıştığın öğrenildiğinde, sana olan bakışların tamamen değişmesi seni rahatsız mı edecek? Sana bakarak içlerinden geçirecekleri 'hain' kelimesi mi canını sıkacak?" Ona doğru bir adım atarak aramızdaki mesafeyi azalttım. "Sen bunların hepsini hak ediyorsun Jungkook. Ama merak etme. Olayı drama çevirmek gibi bir düşüncede değilim. Sen de susacaksın, ben de susacağım. Konuşacaklar sürekli, ama gerçek ortaya çıkmayacak ve konuşulanlar sadece havada asılı kalacak."

Aramızdaki mesafeyi tekrar açmıştım ki "Ben." diye seslenmişti. "Ben sizin için endişeleniyordum."

Kaşlarım istemsizce havalanmıştı. Benim için mi endişeleniyordu? Neden? Endişelenecek durumda mıydım?

"Neden?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Susmak sizlik değil çünkü."

"Konuşayım mı o halde?" Sorduğum soruya cevap vermemişti.

"Linç yiyerek ölmek istiyorsan susmayabilirim."

Bakışları benden kaçarken "İstediğiniz bu değil mi?" demişti. "Başından beri ölmemi, ihanetimin bedelini ödememi istiyordunuz. Şimdi neden susacağız ki?"

Good Traitor JK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin