| Bölüm 2. Geçmişin izleri silinmez.

502 56 25
                                    

Flash back.

13 Ağustos 2005. (Soojin 17, Jungkook 18 yaşında.)

"Jungkook neredesin?"

Saatlerdir arkadaşını durmadan arayan Soojin'in takatı kalmamıştı artık. Bu gün ağustosun en sıcak ve dayanılmaz günüydü belki de. Bu gün Jungkook ve Soojin'in babalarının ölüm yıldönümleriydi. Fakat Jungkook Her yeri darma duman etmiş, yıkıp geçmişti. Soojin biliyordu ki Jungkook bir yerlerde saklanıyordu. Ama neden böyle birden bire aksileştiğini anlayamıyordu. Neden böyle davrandığını? Neden bir kaç haftadır babasının ölümü hakkında garip bir şekilde saçmaladığını?

"Jungkook!" son kez seslendi Soojin arkadaşına. Pek fazla kişinin uğramadığı dağlık bir arazideydi. Çimenliğin ötesinde büyük sayılabilecek bir göl vardı. Fakat kızın nefesleri yok olmuştu sanki. Seslenmeye, bağırmaya, çağırmaya yetmiyordu. Bir damla göz yaşı sağ yanağından süzülürken arkadaşını bulamamanın verdiği çaresizlik ile küçük bir kayanın üstüne bırakmıştı bedenini.

"Neler oluyor sana Jungkook?" diye fısıldamıştı. Bundan daha fazlasına gücü yetmiyordu kızın. "Benimle neden paylaşmıyorsun?"

Narin elleri yavaşça yüzünü bulmuştu. O ağlarken hep bunu yapardı. Ağzından bir hıçkırık kaçardı mesela şimdi ki gibi.

"Beni biraz olsun rahat bırakamaz mısın cidden?"

Arkadan ansızın gelen ses Soojin'in irkilmesine sebep olurken sesin sahibi Jungkook'u görür görmez sıkıca sarılmıştı ona. Ağlamaya bir kere başlamıştı Soojin şimdi durduramıyordu. Nadiren ağlardı. Fakat ağladığında durdurulması da zaman alıyordu. Derin bir nefes vermişti Jungkook.

"Tamam sakinleş." Eliyle Soojin'in saçını okşamaya başlamıştı. "Sakinsin."

Bir anda ayrılmıştı Soojin Jungkooktan. "Neden benden saklanıyorsun?" demişti. Ağlamaya devam etmesine rağmen o kadar sinirli görünüyordu ki. Jungkook sıkıntıyla Soojin gibi bir kaç adım gerilemiş, ensesini ovalamıştı.

"Senden saklandığım falan yok."

Kızın kaşları daha da çatılırken gülmüştü. "Hadi ya? Öyle miymiş?"

"Kavga etmek istemiyorum Soojin."

Jungkook'un bu tavırlarına dayanamıyordu artık. Son zamanlarda gerçekten fena halde değişik davranıyordu. Sürekli bir şeylere kızgındı. Kaçıp, saklanıp duruyordu. İstediği zaman ortaya çıkıp kendini Soojin'in kapısına atıyordu. Bu onun yapacağı şeyler değildi. Jungkook hiç bir zaman böyle kaçamak oynamamıştı, oynamazdı.

"İyi." demişti Soojin umursamaz görünmeye özen göstererek. Çünkü onun da bir sabrı vardı ve tükendiğinde kim olursa olsun  musamma göstermezdi. "Kavga etmeyiz o zaman."

Jungkook'un  yanından geçip gidecekken Jungkook son anda dayanamayarak kolunu kavramıştı. "Nereye?"

Soojin kolunu ondan kurtarırken 'gerçekten mi?' diyordu kendine. Böyle mi olacaktı bundan sonra?

"Cehennemin dibine." demişti düşündüklerinin aksine. "Olurda deli gibi, bayılana kadar beni aramak zorunda kalırsan zahmet etme. Senin gibi saklanma niyetinde değilim."

Jungkook önce gözlerini kapatmış, ardından derin bir nefes almıştı. "Bak Soojin."Cümleye başlamak istiyordu fakat alacağı tepkiyi haftalardır ölçüp tarttığı için zorlanıyordu. "Yalnız kalmam gerekiyordu. Düşünüp karar vermem gereken konular vardı."

Olmamıştı. Lafa doğru yerden, doğru bir şekilde girememişti. Bunu Soojin'in surat ifadesinden çok iyi anlamıştı. İyice batırıyordu işi.

Good Traitor JK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin