|Bölüm 17. İleri gitmek istiyorum.

522 39 43
                                    

•Soojin•

Yorucu saatler ve yorucu bir an. Belki omuzlarımda artan sorumluluk ve yük. Tebrikler, gülümsemeler. Bütün askerlerin tek düşüncesi eğlence.

Tören bitmişti. Fakat hem G. Korenin virüsten kısmen kurtuluşunu kutluyorduk, hem de askerlerin bunca eziyetinden sonra onlara hediye olarak güzel bir eğlence hazırlanmıştı. Bu sürpriz General tarafından hazırlanmıştı. Tören bittikten hemen sonra Albayın bahçeye çıkma emriyle herkes arka bahçeye çıkmıştı.

Gördüğümüz şey sayesinde bütün askerlerin bir anda bağıra çağıra sevinmesiyle bahçeyi sevinç çığlıklar doldurmuştu. Her yer süslenmişti. Masalar konulmuş, üstü ise yemek ve içeceklerle doldurulmuştu. Alkol yoktu. Herkes eğleniyordu.

Fakat ben pek iyi sayılmazdım. Omuzlarımdaki rütbe yükselmişti. Namjoon komutanın başka bir şehre taşınacağını öğrenmiştim. Namjoon komutanın burada ki evini bırakıp gitmek istemesini bir türlü kabullenemiyordum. Çünkü o evini çok severdi. Fakat konudan fazla yayınmadan başka bir şey söylemek gerekirse Jungkook'un bakışları altında içeceğimi içmeye çalışıyordum. Ben Namjoon komutan ile birlikte koyu olmayan bir sohbetin içerisindeydim. Karşı masada ise Taehyung komutan yanında bir kaç asker ve Jungkook vardı. Gözleri bir an olsun benden ayrılmıyordu. Sanki rahatsız olmamı ve yanına gidip onu uyarmamı istiyor gibi çekmiyordu gözlerini. Fakat yaptığı şeyin ne kadar tehlikeli olduğunun farkında değildi. Ya da, farkındaydı lakin umursamıyordu. Etraftaki dedikodu rüzgarı yeni dinmişti zaten. Yeniden başlatmak gibi bir düşünceye sahip olmamasını umuyordum.

"Sana söylüyorum Soojin."

Omuzuma dokunulan el kendime gelmeme yetmişti. Bakışlarımı Jungkooktan çekerek tüm dikkatimi Namjoon komutana vermiştim.

"Anlayamadım komutanım?"

Ona komutanım dememe gülmüştü. Ben de gülümsemiştim.

"Artık komutan sensin.... komutanım."

Dalgaya alarak beni güldürdüğünde kafamı olumsuz anlamda sallamıştım. "Buna asla alışamam. Benim tek komutanım sizsiniz."

"Buna sevindim." demişti içeceğinin son yudumlarını bitirdikten sonra. "Ama benim şu an buradan ayrılmam gerekiyor. Sanırım çok bile kaldım."

"Komutanım hemen gitmeniz mi gerekiyor? Nerede kalacaksınız orada?"

Namjoon komutan gülerek "Gyeongju'ya gitmiyorum Soojin. Hastaneye gideceğim." dediğinde yanlış anladığım için afallamıştım. Fakat henüz gitmediği için sevinmiştim.

"Tamam komutanım." Masadan şapkamı alarak ona döndüm. "Ben de odama çıkacaktım."

"Nereye? Senin daha eğlenmen gerekiyor." Ciddi anlamda sinirlenerek şapkamı elimden almıştı. Tekrar masanın üstüne bıraktığında bu sefer omuzuma vurup, masadan ayrılmıştı. Tek başıma kalmıştım. Onun arkasında yürüyüşünü takip eden gözlerimi bedeni sola saparak kaybolduğu için çekmek zorunda kalmıştım. Karşıma döndüğümde ise kendi masasından ayrılan ve benim masama doğru adımlayan Jungkook'u görmüştüm. Buradan gitme isteği içimde daha da büyürken gitmemeyi tercih etmiştim. Ondan kaçıyormuş gibi gözükmek utanç verici olurdu. Zaten kaçmak bana göre değildi. Sadece zorunda kaldığım bazı konular vardı.

"Afiyet olsun."

Tam masamın önünde durup elinde kendiyle beraber getirdiği bardağını masama bırakmıştı. Benim bardağımdaki içecek ise neredeyse bitmek üzereydi.

"Sana da On başı." demiştim başka yerleri izleyerek. Onu takmıyormuş imajı veriyordum üstün çabalarımla.

"Düşündün mü?"

Good Traitor JK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin