|Bölüm 28. Sen böyle değildin Soojin.

177 14 13
                                    

-SOOJİN-

Hayat ne kadar garipti değil mi? Bu gün nefret ettiğin insandan yarın beklenmedik bir şekilde hoşlanmak. Bu gün delice sevdiğin birine yarın öldürmek isteyecek kadar nefret duymak. Bazen nefret etmeyecek kadar duygusuzlaşmak, bazen de sevemeyecek kadar hissizleşmek. Güven duymak, güven kaybetmek.

Ya da böyle güzel bir sabaha Jungkook'un yanında uyanmak. Onu bıkmadan usanmadan gün ağarana, akşam batana kadar izlemek istemek ve bunu yapmak için yanıp tutuşmak. Saçlarında parmaklarını gezdirirken gülümsemek, tam da garip olan bu hayata yakışırdı.

Zaman her şeyin ilacıdır kavramını ortaya atan her kimse onu karşıma alarak asıl sabır her şeyin ilacıdır demek isterdim. Bu dünyayı ya da her hangi bir sorunu kurtarmak isteyen kişiye ilk önce azim, ardından altını dolduracak güçlü bir sabır gerekirdi. Ben yıllarca sabretmenin kazandırdığı mutluluğu ve huzuru daha yeni yeni tatmaya başlamıştım.

Yanımda bu denli güzel uyuyan adam huzurun hayat bulmuş hali gibiydi. Herkesin huzuru farklıdır. Kimi müzik dinlerken huzur bulur, kimi dans ederken, kimi Tanrısına ibadet ederken kimisi ise sevdiğinin yanında öylece uzanırken huzur bulur. Bana bu güzel duyguları yaşatan ve yanımda uyuyan adama o kadar aşıktım ki. Belki de benim huzurum ona olan aşkımdı?

Güzel düşüncelerim ve sonu gelmeyecek olan duygu yığınımı bir kenara nazikçe itekleyerek tek elimi yine saçlarında gezdirmiştim jungkook'un. Bunu saatlerdir yapmama rağmen ilk kez huysuzlandığında çatılan kaşları ve büzüşen dudaklarına hızla dudaklarımı bastırıp uykusundan uyanmasına yardımcı olmaya çalıştım. İstediğim şey: mırıltılar eşliğinde gözlerini yarım yamalak açarak beni görür görmez gülümseyen bu adamdı. Bana gülümseyerek bakan uykulu sevgilime ben de gülümseyerek fısıltı eşliğinde "Günaydın." dedim.

"Günaydın."

Mırıldanması eşliğinde yüzünde güller açmış gibi diş etleri görünecek kadar gülümsemiş, elleriyle iki yanağımı kavradığı gibi dudaklarıyla dudaklarımı örtmüştü. Bu nazik sabah öpücüğü için ona nazikçe karşılık vermiş, ardından onun benden ayrılmasını beklemiştim. İlk ayrılan kişi olabileceğimi sanmıyordum.

Dudaklarımdan sakince ayrıldığında ben de tek elimi yanağına sürükleyerek çıkmaya başlamış sakallarının parmak uçlarımı gıdıklamasına izin verdim.

"Seninle güzel bir kahvaltı yapalım." demişti Jungkook. Kahvaltıdan daha cazip şeyler vardı fakat işe gitmek gibi bir sorumluluğumuz da olduğu için bu cazip şeyler sadece isteklerde asılı kalıyordu. Başımla onu onaylayarak "Ben mutfağa geçiyorum o zaman?" dedim. Çıplak uyumak gibi bir huyu olduğu için giyinmesi gerekiyordu. Ben ise onun tam aksi olarak çıplak uyumaktan hoşlanmıyordum. Fakat çıplak uyuyan bir Jungkook beni rahatsız etmiyordu kesinlikle.

"Beş dakikaya giyinip geleceğim."

Onun yataktan kalmasıyla ben de yataktan kalkmış, giyinirken bile sırıtarak benden ayrılmayan bakışlarına karşı ona uzaktan göz kırpmış, çıplak görüntüsünün mükemmelliği yüzünden alt dudağımı istemsizce ısırarak odamızın kapısına doğru yürümeye başlamıştım.  Açıkçası sırıtmak onda bir hayli güzel duruyordu.

"Böyle yaparsan kahvaltı yapamayız."

Jungkook'un sesi oyun oynarcasına kurnaz bir edayla kulaklarımı doldurduğunda aynı kurnazlıkla oyununa karşı oyunla cevap vermek işe gecikme pahasına cazip gelmişti o an. Bu yüzden tam kapının önüne geldiğimde neyi kastettiğini bildiğimden açık açık "Sabah seksi işe geciktirir değil mi?" diye sormuştum. Çünkü bu bakışların karşısı alınmazsa sonunun nerede ve nasıl biteceğini ikimizde biliyorduk. Fakat Jungkook bunu beklemediği için şaşkınlıkla gülmüş, hayıflanır gibi kafasını sağa, sola sallamıştı. "Sen böyle değildin." demişti ardından.

Good Traitor JK Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin