Yoongi, Taehyung'a olduğu gibi her şeyi anlatmıştı. Taehyung, Yoongi'yi dinledikçe sinirleniyordu ama bunu dışarı vurmamaya çalışıyordu. Çünkü biliyordu ki Yoongi haklıydı, kendisi çok fevriydi söz konusu Yoongi olduğunda.
Kardeş yerine koymuştu çünkü onu, her şeyden koruma vakti de gelmişti.
"Jeongguk hyunga daha fazla yük olmayalım, Yoongi. Ben ailemle konuşurum, ki biliyorsun konu sen olunca beni bile unutuyorlar."
Jeongguk kaşlarını çatmıştı bu cümlenin üzerine. Taehyung bazen o kadar dev saçmalıyordu ki, tüm sabrının tükendiğini hissediyordu Jeongguk. Ve o bazen, şu anda geçerliydi.
"Yoongi mi bana yük olacak Taehyung? Sen ne saçmalıyorsun?"
"Bak hyung, teşekkür ederim her şey için ama bence-"
"Sencesi falan yok bu işin, kapat çeneni! O bana yük olmaz, bunu biliyorsun sanıyordum!?"
"Hyung bak beni bir dinle, ben kötü niyetli-"
"Taehyung, niyetini sikerim! Kes saçmalamayı!"
Yoongi ise yine bir film izler gibi onları izliyordu bu esnada. Çok yorulmuştu bu kavgalardan, nefes alamıyordu sanki onlar böyle olunca. İkisi de koskocaman adamlardı, neyi alıp veremiyorlardı; onu da anlamıyordu.
Derince bir nefes aldı ve onlar tartışmaya devam ederken, normal bir ses tonuyla konuştu.
"Yeter, durun artık."
"Yoongi karışma."
"Yoongi karışma!"
Yoongi bakışlarını onlardan kaçırıp, olduğu yerden kalktı ve terasa çıktı. İçi daralıyordu, sanki birisi kalbini sımsıkı tutup bırakıyordu. Sanki kaburgaları bir tırın altında eziliyordu da, kırılan kemikleri ciğerlerine batıyordu.
Onu bu hale getiren herkesten nefret etmek istiyordu, ama onu da yapamıyordu. Nefrete yer yoktu onun ruhunda, saflığa ve sevgiye kucak açmıştı o ruhunu ta doğduğundan beri. Yani en azından, kendini bildi bileli böyleydi.
Böyle-idi.
Artık eski Yoongi'ye çok uzak hissediyordu kendisini.
Gökyüzüne baktı, canı tarifsizce yanıyordu. Kimseye belli etmek istemiyordu, ki bunda gün geçtikçe daha iyi oluyordu. Kimse onun nasıl bir acı içerisinde kıvrandığını bilmiyordu, onun nasıl bir karanlıkla boğuştuğunu anlamıyordu. Her geçen saniyede de o karanlığa yenildiğini göremiyorlardı.
Aslında kendini bildi bileli olan Yoongi, değişiyordu. Asabileşiyordu, duygularını gizliyordu. Saf yanını kaybetme eşiğindeydi çünkü nefret duygusu o kadar da kötü gelmiyordu artık ona. Ruhunda sadece saflığa ve sevgiye yer veren o Yoongi, yavaş yavaş ölüyordu. Aslında biliyordu ki bu ölümü kendisi yavaşlatıyordu.
Çünkü yıllardır içinde biriktirdiği acı, şu son zamanlarda çok fazla ortaya çıkıyordu.
Bunların hepsi, birer birikimdi.
Derince bir nefes çekti içine ve sakince verdi. Biliyordu ki daha demin kendisine bağıran Jeongguk, yanına gelecekti birazdan ve bu davranışı yüzünden özür dileyecekti. Bu yüzden biraz daha bekleme kararı almıştı.
Ama Jeongguk'dan önce davranan bir başkası vardı.
"Yoongi, gelebilir miyim?"
Namjoon'un sesini duyan Yoongi, bakışlarını ona çevirdi hafifçe gülümseyerek başını aşağı yukarı salladı. Namjoon, kendisinin yanına adımlarken; Yoongi'nin düşündüğü tek şey Jeongguk'un nerede kaldığıydı.