minmin: hyung yardımına ihtiyacım var.
jeonggukjeon: ne oldu yoongi, bir sorun mu var?
korkutma beni.minmin: evime gelmelisin.
acil sahiden de.jeonggukjeon: tamam hemen geliyorum.
jeongguk, aceleyle evden çıkıp arabasına atladı. korkuyordu, yoongi'nin başına bir şey gelmesinden aşırı korkuyordu çünkü o şerefsiz babası hiç yerinde duracakmış gibi gözükmüyordu. umuyordu ki canı yanmamıştı, onun canını yakanın canını alabileceğini hissediyordu çünkü.
yoongi ise evde sağa sola gidip duruyordu, işi bitmişti işte. nasıl üstesinden gelecekti bunun? son çaresi olarak jeongguk'u çağırmıştı ama o da yardım edebilir miydi? gerçi ona daha sorunun ne olduğunu bile söylememişti ama jeongguk hemen geleceğini söylemişti. demek ki bir şekilde yardım edebilirdi. yani umduğu oydu.
jeongguk yarım saatlik bir araba yolculuğundan sonra yoongi'nin evine ulaşmıştı. hızla arabadan inip, eve koşmuştu. bu müstakil ve bahçeli evi yoongi seçmişti ve tam da onu anlatıyordu evi. bahçesi rengarenk ve çeşitli çiçeklere ev sahipliği yapıyordu, bir tarafta kocaman bir çınar vardı ve salıncak yapılmıştı o çınara. bir masa vardı ve etrafına altı tane sandalye dizmişlerdi.
evinin dış cephesi barok tarzıydı, içerisi ise gotikti. şaşırtıcı zıtlıktı bu ama yoongi'yi tanımayanlar içindi bu şaşkınlık. çünkü yoongi kendini anlatan bir yerde yaşamak istemişti. dışarıdan çiçekler açan, baharı yaşatan birisi olarak görünüyordu saf ve temiz. kalbi de saf ve temizdi ama baharı yaşayamamıştı ruhu. karanlıkta kalmıştı, kışın ayazında büyümüştü.
velhasıl kelam, jeongguk kapıyı çalmaya başladığında yoongi koşup kapıyı açtı. jeongguk korkunun ve endişenin verdiği reaksiyon ile kan ter içerisinde kalmıştı. buna rağmen yoongi'yi baştan aşağı süzdü, bir yerinin incinmediğine kanaat getirdikten sonra derin bir nefes aldı. ama yoongi korkmuş gözlerle bakıyordu.
"hyung ne oldu, korkutuyorsun beni!"
deyip ona doğru adım attı, bir kolunu omzuna almaya çalışınca jeongguk daha deminki süzmesinden tatmin olamamış gibi iki omzundan yakaladı yoongi'yi ve saçlarından başlayarak ayaklarına kadar her bir zerresine baktı.
"iyisin. çok... korktum."
"hyung iyiyim tabii ki! sadece yardımına ihtiyacım var demiştim, bu ne halin tanrı aşkına?"
jeongguk cevap vermedi, sadece yoongi'yi kolundan tutup içeri çekti ve kapıyı kapattıktan sonra sıkıca sarıldı yoongi'ye. yoongi ise şaşkındı. böyle bir tepkiyle karşılaşmayı beklemiyordu.
"hyung gel içeri geçelim, sen otur ben de sana bir bardak su getireyim. tamam mı?"
jeongguk sadece başını sallayarak cevapladı ve beraber oturma odasına geçtiler. yoongi, jeongguk'u koltuğa oturttuğu gibi mutfağa koştu ve bir sürahi ile bardak kapıp geri geldi oturma odasına. alelacele bardağa su doldurup jeongguk'a uzattı bardağı. jeongguk başına diklediği bardağı bitirince bir kenara bıraktı.
"bir bardak daha ister misin hyung?"
"yok, daha iyiyim şimdi. hadi anlat bakalım sorun neydi?"
yoongi'nin içini bir anda sıkıntı bastı. bu kadar korkarak gelen hyunguna bu kadar basit bir şeyi nasıl söyleyebilirdi ki? gerçi kendi için basit değil ama jeongguk için basit gelebilirdi bu.
"şey... hyung. bu kadar korku dolu gelince, kendimce aciliyeti olan konu çok saçma gelmeye başladı. söylemesem ve normal takılsak olmaz mı?"