Gözlerini yanındaki güzellikten çekemiyordu Jeongguk. Öyle muazzam uyuyordu ki Yoongi, yaşça büyük olan gözlerini başka yöne çevirse; bu güzelliğe ihanet edeceğinden korkuyordu.
Buraya yaklaşık bir saat önce gelmişti ve cidden kendini zar zor tutan bir Yoongi karşılaşmıştı. Onu sarmalamadan hemen önce, yüzünü iki elinin arasına almıştı Jeongguk. O kadar masum ve zararsız görünüyordu ki, yaşça büyük olan bu görüntü karşısında kafayı yiyecekti. Çok sevimliydi çünkü o an ki hali.
Jeongguk onu sarmaladığında, Yoongi'nin başı Jeongguk'un göğsüne gömülmüştü. Yavaş yavaş ağlamaya başlayan Yoongi ile zorlukla ikisinin bedenini ilerletmeye çalışan Jeongguk, anca salona kadar gelebilmişlerdi.
Koltuğa çöktüklerinde, Jeongguk'tan ayrılmıştı Yoongi ve gözlerini silmişti. Daha fazla ağlayıp, onun gözünde sulu göz gibi durmak istememişti küçük bedene sahip olan. Ama Jeongguk onun bu hareketine üzülmüştü, biraz daha göğsünde kalabilirdi sonuçta değil mi?
Düşüncelerinden arınmasının sebebi, Yoongi'nin uykusundan uyanmasıydı. Kollarında kıpırdanan miniği, yüzünde bir gülümseme oluştururken; gözlerini ovarak Jeongguk'un göğsünden kalktı ve konuşmaya başladı.
"Hyung, buraya ağladığım için gelmene cidden gerek yoktu. Biliyorsun değil mi?"
Jeongguk, çocuğun bu kadar çelişkili konuşmasına güldü. Mesajlarda dedikleri ile şimdiki dedikleri o kadar zıttı ki birbirine... İşte o an anlamıştı, utanıyordu. Yoongi'nin bu davranışı güldürmüştü Jeongguk'u, bir an için de göğsünün hemen üzerinde kalbini kaşındıran bir hisse sahip olmuştu.
Jeongguk, Yoongi'nin daha fazla üzerine gitmek istemedi; bu yüzden de sadece onu kendine çekip güldü. Yoongi, Jeongguk'un bu davranışına karşılık biraz daha utandı ama hoşuna gitmişti. Kendisini o güvenli kolların arasında bulmak, rahatlamasına yol açmıştı. Refahtı artık hava, her şeyin düzelmesine daha çok umudu vardı mesela küçük olanın.
O sırada hışımla eve giren üçlü, Yoongi'yi korkutmuştu. Sıçrayarak Jeongguk'tan ayrılan Yoongi, bakışlarını kapıya doğru çevirdi.
"Yoongi!"
Yoongi gözlerini sımsıkı kapadı ve elleriyle yüzünü sıvazladı. Jeongguk ise duyduğu sesle birlikte çıkacak olayları kafasında ölçüp tartıyordu. Umuyordu ki, bu Yoongi'nin en az kırılacağı şekilde sonlanırdı. Yoksa kendisinden küçük birisini döverek bir ilke imza atacaktı.
"Hah! Buradaymış, sevgilisiyle!"
"Taehyung, dur!"
Yoongi, bakışlarını yukarı dahi kaldırmamıştı. Taehyung'un, okul işini öğrendiğini düşünüyordu; yoksa bu kadar kükremezdi Taehyung kendisine. Suçlu hissediyordu kendisini, onca yıllık arkadaşlarına yalan söylemişti çünkü. Ama elinden bir şey gelmiyordu ki, böyle davranacağını bildiği için söylememişti zaten.
"Yoongi bana bak! Okuldan kaydın alınmış, bir şey söyle bana!"
"Taehyung, sakinleş."
"Jimin bir sus amına koyayım, bir sus! Sen bana cevap ver, bunu bana ne zaman söyleyecektin!?"
"Hyung..."
Yoongi'nin mırıltısı odaya bomba gibi düştüğünde, derin bir sessizlik yaşandı. Jeongguk çoktan ayaklanmıştı zaten, bakışları en başından beri Yoongi'deydi.
"Bana açıklama yap, Yoongi. Kafayı yememe ramak kaldı, babanı öldürmemi falan istiyorsan başarılı bir yol çiziyorsun."
"Hyung işte bu yüzden sana bir şey söylemedim! Bu yüzden ilk başta sakince adım atacak olan Jeongguk hyunga gittim!"