26

544 52 40
                                    

Yoongi, birkaç saat boyunca düşündü. Her şeyi, evire çevire düşündü. Odaya kendini kilitlediği andan itibaren, değişimin kendini ele geçirmesine izin verdi. Kendi kendine sözler verdi. Son kez bugün, burada ağlayacaktı. Bir daha ağlamayacaktı.

Yani, en azından öyle umuyordu. Ve bunu gerçekleştirmek için elinden geleni yapacaktı. Çünkü Yoongi verdiği sözleri tutan birisiydi, bu bir başkası olsundu ya da kendisi olsundu. Tutacaktı, çabalayacaktı. Savaşacaktı, daha fazla güçsüz bir karaktere sığınmayacaktı.

Sevgisi asla son bulmayacaktı, ama eskisi gibi olmayacaktı. Her denilenin, her hareketin hesabını soracaktı ve bundan ilk başta ailesinden başlayacaktı. Yarın bunun için çok geçti, bugünden başlayacaktı. Her şeye, anında başlayacaktı.

Yerinden kalktı ve kapının kilidini açtı. Masasına yönelip telefonunu ve kulaklığını aldı. Odadan çıktığı gibi hızlıca aşağıya indi. Ayakkabılarını giyindi, ceketini aldı yanına. Cüzdanı her zaman ceketinin cebinde olurdu, bu yüzden sıkıntı etmemişti.

"Yoongi?"

Yoongi cevap vermeden sadece durdu. Arkasında Taehyung vardı, ama emindi ki tek değildi. Arkasına dönmedi yine de, bakarsa kararından vazgeçebilirdi ama kafasına koyduğunu yapabilecek birisi olması için, kararından dönmemesi için; bunu yapmak zorundaydı.

"Nereye gidiyorsun, Yoongi?"

Tam da tahmin ettiği gibiydi, tek değildi. Bu konuşan ses, içindeki ölmüş çiçekleri yeniden canlandıran sesti. O sesin sahibi ona öyle bir sesleniyordu ki, canı hiç yanmadığı gibi yanıyordu. Cehennemin ateşleri bunu anlatmaya yetmezdi, cehennemden daha kötüydü bu can acısı.

"Evime."

Bunu söylemek o kadar zordu ki onun için, çünkü evim demişti ona bugün. Jeon Jeongguk onun eviydi, onun yuvasıydı. Kim Taehyung, o evin yapımında emeği geçendi. O şimdi onları arkasında bırakıp, gidiyordu. Yeni kavuştuğu ailesini hiç bilmemiş gibi gidiyordu.

Kapıyı açıp, çıktı ve kapıyı kapatma ihtiyacı bile duymadı. Jeongguk bunu görünce peşinden koştu, gidemezdi. O babası olacak piç, onu öldürürdü. İzin veremezdi buna, onu koruyacağına dair bir söz vermişken kendine, izin veremezdi. Bunu yapamazdı.

"Yoongi, dur!"

Kolundan tuttuğu gibi kendine çevirdi Jeongguk, Yoongi'yi. Yoongi ilk defa boş bakışlarla ona bakıyordu. Değişimin ilk kuralı bu muydu, hani sevdiklerine kucak açacaktı? Hani bunu sevdiklerine yansıtmayacaktı?

Öyle olmuyordu demek ki. Bu oyunun kuralı o değildi, Yoongi bunu geç anlamıştı. Ama bu yoldan geri dönmek istemiyordu. Kendini güçlü ve yıkılmaz hissetmek istiyordu artık. Kendini yardıma muhtaç birisi olarak görmek istemiyordu. Kendi nefesinde boğulmak istemiyordu.

"Yoongi, o eve gidemezsin."

"Neden gidemezmişim?"

"Baban, annen? Ablan? Sorun olmayacak mı, tekrar dayak-"

Jeongguk yaptığı gafı fark ettiğinde, Yoongi'nin yüzünde hafif buruk bir gülümseme oluştu. Jeongguk bakışlarını yere indirdi, içinden kendine sövmeye başladı. Nasıl böyle bir hataya düşebilmişti, emin değildi.

"Devamını getirmene gerek yok, hyung. Ben biliyorum ne yaşadığımı. Buna rağmen gidiyorsam, bir bildiğim vardır. Şimdi, izninle."

Alaylı gülüşünü yüzüne kondurduğu anda, kolunu sertçe çekti Yoongi ve yoluna devam etti. İçindeki öfkeyi, nefreti taze tutmaya çalışıyordu. Ve tutacaktı da, onun bu hale gelmesini sağlayan herkesten hesap soracaktı.

cafuné • yoonggukHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin