31. Kapan

3.7K 281 53
                                    

Medya : Sia - House on fire 

  Büyük bir Sia hayranı olarak her şarkısını sevsemde, bu şarkısını şu sıralar ayrı bir seviyorum. Bu bölümü sürekli bunu dinleyerek yazdım. Sizinle paylaşmamın da güzel olacağını düşündüm.

°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°

Ancak mutlu anlar kısa sürermiş ya, birden at sesleri doldurdu alkışların yerini.

Tüm insanlar evlerine ya da dükkanlarına kaçışırken biz öylece meydanda kalakaldık.

Şövalye giyinimli atlı askerler gelip ellerindeki kılıçları bize uzattılar. Alec'in elini tuttum ve bulunduğum yeri değiştirmeye çalıştım, değişmiyordu. Duygularım değişmişti, ancak burası değişmemişti.

"Siz ikiniz, Kiraz çiçeği kasabasına izinsiz girdiğiniz için tutuklusunuz. Kral sizi bizzat sarayına çağırıyor."

Alec ve ben kralın adamlarından birisinin sürdüğü atlı arabanın içinde sessiz sessiz oturuyorduk. Bunu nedeni karşımızda bir muhafızın oturmasıydı. Ben güzel manzarayı izlerken, Alec'in ne yaptığına bakmıyordum. Çünkü muhafızın keskin ve delici bakışları üzerimizdeydi ve ne yapsam beni dövecekmiş izlenimi yaratıyordu.

Rüyamda bile bu kadar aksiyon  yaşıyorsam, uyandığımda beni bir çok macera bekliyor olacağa benziyordu.

Gözlerim camı olmayan pencereden gözüken manzarada takılı kalırken, ağzım açık bakakaldım. At arabası kocaman bir dağa doğru çıkıyordu ve asıl tuhaf olan bu değildi.

Dağın üstünde kocaman bir bulut vardı ve buradan gördüğüm kadarıyla bulutun üstünde harika ve orta büyüklükte bir şato duruyordu. Şato resmen havada asılı duruyordu. Ben ağzım açık bakakalırken, kulağıma fısıldayan Alec yüzünden irkildim.

"Bunların hepsi senin hayal gücünden ibaretse, bu muhteşem hayal gücün için tebrik ederim."

  Sarışın muhafızın bize attığı meraklı ve kesici bakışı umursamadan kafamı salladım. Bunlar benim hayal ürünlerim olamazdı. Kesinlikle olamazdı. Öyleyse biz neredeydik? Nereye gelmiştik böyle?

Dağın yarısından fazlasını çıktığımızda fayton birden havalandı ve yavaş yavaş kocaman bulutun üstüne, şatonun yanına doğru gitmeye başladı.

Fayton bulutun üstünde durduğunda muhafız inmemizi emretti. Alec arabanın sol tarafından, ben ise sağ tarafından bulutun üstüne indik.

  Tuhaftı, çünkü bulut yumuşak değildi, tıpkı bir beton kadar sertti ve ben şuan üstüne basıyordum. Tamam, bugüne kadar birbirinden tuhaf birçok şey görmüştüm ve şuan sadece bir bulutun üstüne bastığım için şaşırıyordum. Buna şaşırmam biraz saçmaydı çünkü bu, gördüğüm veya yaşadığım diğer şeylerin yanında çok hafif kalırdı.

"Yürü!"

Muhafızın elindeki mızrağın sivri ucunun sırtıma değdiğini hissettiğimde, korktuğumdan olduğum yerde dikilmeye devam ettim. Muhafız daha sert bir şekilde bastırdığında kendime geldim ve sırtım acısada bir adım attım. Yürümeye başladıktan sonra sırtımda tekrar hissettiğim acıyla ağzımdan ufak bir mırıltı kaçtı.

"Yürüyor işte görmüyor musun? Artık batırma şu mızrağı !"

Gözlerim benim biraz yanımda yürüyen Alec'e kaydı. Sinirlenmişti, hemde öyle bir sinirlenmişti ki, gözlerinden ok fırlatıyormuş gibiydi. Boynundaki damarları belirginleşmiş, çenesini sıkmaktan elmacık kemikleri gerilmişti. Kaşları ise olabildiğince çatılmıştı ve resmen suratıyla karşısındakine savaş açıyordu.

CANAVAR OKULUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin