-Gerçekten gitmek zorunda mıyız?!
Efla'nın bu ironik sorusu üzerine Göksu kafasını telefonundan kaldırdı,gözlerini devirerek pufladı.
-Ne demek gitmek zorunda mıyız?Elbette gitmek zorundayız,planımızı yaptık Efla ve farkında mısın bilmiyorum ama metrodayız,yola çıktık bile çok geç.
Efla "Peki,ne yapalım." dercesine omuz silkti.Göksu yeniden telefonuna gömülürken,cama yasladı başını.Tanrım...Uykusuzluktan ölmek üzereydi.Bir aydır uykuya hasretti,başını yastığa koyduğu an gözlerinden uçup gidiyordu uyku.Uyuyamadıkça sinirleniyor,sinirlendikçe uyuyamıyordu..Bu kısır döngü içinde debelenip duruyordu.Çantasından aynasını çıkardı,gözlerinin altındaki mor halkalar uykusuzluğun eseriydi yine.Elindeki kahveden bir yudum aldı,kafein olmasa ayakta duramazdı herhalde.
İnecekleri durağa geldiklerini belirten anonsla oturdukları yerden kalktılar,sabahın bu erken saatlerinde oturacak yer bulmak pek de zor olmamıştı.Efla,yanında Göksu'yla elindeki kahveyi dökmemeye çalışarak insan selinin arasında kapıya ilerliyordu.Kalabalıktan sıyrılarak bir süre kenarda bekleyerek dışarıya çıktılar,insanların gerisinde kalmışlardı. Metrodan indiklerinde Efla kahvenin ceketine döküldüğünü fark etti,histerik bir haykırış yükseldi metro durağında:
-İnanamıyorum ya!Her yerim kahve olmuş!
Efla'nın haykırışı üzerine,insan selinin arasından bir çift göz çevrilip onlara doğru baktı.Efla onlarca insanın arasında tanıdı o gözleri.Ural'ın tanıdık,koyu kahverengi gözleriydi o meraklı gözler.Efla elindeki kahve bardağını havaya kaldırıp "Bağırmamın sebebi bu minik bardak." dercesine işaret etti elindekini.Ural kısa bir bocalama anı yaşadı,Efla'nın onu fark edeceğini düşünmemişti.Ne söyleyeceğini bilemez gibiydi,gülerek:
-Çok yazık olmuş! ,dedi kalabalığın arasına yeniden karışırken.Son bir bakış attıEfla'ya,derin bir bakış, ve gözden kayboldu.O son bakışa Göksu da tanık olmuştu.Birbirlerine dönerek aynı anda sordu iki kız:
-Bu da neydi şimdi?
***
Günün geri kalanı olaysız geçiyordu.Yemek yenmiş,ortalık toplanıyordu.Öğle güneşi etkisini yitirmiş,yerini ılık ikindi güneşi almıştı.Herkes yemeğin verdiği rehavetle bir köşeye çekilmiş etrafa göz atmaktaydı miskin miskin.Eray'ın gür sesi böldü bu sessizlik perdesini:
-Poker oynayalım var mısınız?
Elindeki iskambil kağıtlarını karıştırmaya başlamıştı bunları söylerken.Onu onaylayan mırıltılar yükseldi,oynamak isteyenler masanın etrafında toplandı.Sırasıyla;Batuhan,Peri,Berkay karşılarında ise Ural,Eray ve Efla yerlerini aldı oyun için.Oyun kurallarını anlatan Eray'ın sözlerini Ural'ın sesi böldü:
-Eray sen Efla ile yer değiştirsene,Efla benim yanıma gelsin,ben senin kağıtlarını görmemiş olurum.
-O zaman da Efla'nın kağıtlarını görmez misin?Mantıksız olmuyor mu yine?
-O da doğru,yer değiştirseydiniz ama...
Eray Ural'ın sözlerine kulak asmadı daha fazla,oyunu anlatmaya devam etti.Ural'ın Efla'yla yan yana oturmak istemesi,Efla'nın yanında durup olayı izleyen Göksu'nun gözünden kaçmamıştı.Arkadaşına doğru eğilip:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Beklenmeyen Biri
Teen FictionDudaklarında silik bir ezgi,gözlerinde yalnızlığın ızdırabıyla yürüyordu genç kız,tek başına.Belki de her zaman olduğu gibiydi,alıştığı gibi;tek başına..Aşkı tam olarak yaşayamadan aşka olan inancını yitirmek üzereydi.Bir anda başlayan yağmura aldır...