BÖLÜM 10

695 58 11
                                    

“Edison Huang!”

Model küçük beyaz havlu ile terini kurularken kendisine seslenen yöneticiye gülümseyerek döndü. Yanına gelmesi için beklemeye başlamıştı. Göğsü derince aldığı nefesle yükseliyor, verdiği nefesle geri alçalıyordu. Havluyu diğer eline alıp boynundan göğsüne doğru inen birkaç damlanın üzerine bastırdı. 

Yönetici aralarında birkaç adım kaldığında modelin üzerindeki atleti inceliyordu. Siyah atlet yer yer ıslaklıkla daha koyu bir ton almıştı. Yönetici kaşları çatılarak baktı modelin gözlerine. Kaç saattir koşuyordu Tanrı bilir!

“Wu Yi Fan!”

Gülümseyerek diğerine bir adım attı model.

Yönetici karşılık olarak yüzüne basit bir gülümseme kondurdu. Endişesini gizleyecek bir gülümseme…

“Hava serin, otele geçelim.”

Eli otelin girişini gösteriyordu. 

Model yöneticiyi başı ile hafifçe onaylayarak gülümsemesini soldurdu ve otele yürümeye başladı. Sık nefesleri hala kendini hissettiriyordu. Yönetici modeli kendisininkilerden uzaklaştığında adımlarını takip etti. Aynı kapıdan birkaç adım arkasında girmesi pek hoş bir görüntü yansıtmazdı. Bir işletmenin yöneticisi başkasına açılan bir kapıdan giremezdi. Böyle bir görüntü farklı durabilirdi… Belki ‘kusur’ gibi!

Wu iki yana açılmış camdan kapıları geçtiğinde model kendisine kapılarını açmış bekleyen kabinin önünde hareketsizce duruyordu. Başını belli belirsiz otelin girişine hareket ettirdiğinde yönetici daveti almıştı. Modelin yanına ilerlerken Maurice Lacroix’in ihtişamını gösterdiği bileğine gitti elleri. Farkında olmadan duru beyazlıktaki manşetin üzerindeki kol düğmesini düzeltti.

Stres!

Ve bunu takip eden…

Modele yaklaştıkça yükselen göğsünün içinde nefes alan bir kalp!

Fildişi dev kolonların arasındaki geniş alanda tek başına yürürken kendisini selamlamak için eğilmiş çalışanları fark edememişti. Nefesleri kendi kulağını bulurken modeli ile arasında küçük bir mesafe bırakarak tam yanında durdu.

“Bay Huang!”

Edison ile arasındaki elini hafifçe kaldırdı. Model yöneticinin kabini gösteren elini izleyerek önden geçti. Wu hemen solundaki çalışanı ile kısa bir an için göz göze geldi. Çalışan, yöneticinin sert bakışlarının ardından derhal saygısını göstermişti.

Başını dik bir vaziyete getirdiğinde kendisine sırtını dönmüş modelin sert bakışlarını kabinin boydan boya aynalı yüzeyinden fark etti. Kabine geçip katı seçti ve kapıların kapanmasını bekledi. Kapanan iki kapının ardından model nötrleştirdiği bakışları ile terden önüne düşmüş saçlarını aynada eli ile geriye yatırdı ve havlu ile küçük dokunuşlar bıraktı.

Yöneticinin kendisini izlediğinin farkındaydı. Gözleri sırlı camdaki adamın gözleri ile buluştu. Gerçek olmayan bir gülümseme vardı modelin yüzünde.

“Uzun süre bekletilmekten hoşlanmam.”

“Herhangi biri ile bu kadar küçük bir alanı paylaşmam.”

Havluyu sıkarak elini yanına bıraktı model.

“Herhangi biri değilim Bay Wu. Bu kadar küçük bir alanda benimle birlikte olmanın sizi rahatsız edeceğini sanmıyorum.”

Yönetici duruşundan taviz vermeden konuştu.

“Öyle olmadığını biliyorsun Zi Tao.”

Edison duyduğu isimle havlunun üzerinde yumruk yaptığı elini sıkmaktan vazgeçti. Bakışlarını yansımanın gözlerinde birkaç saniye daha tuttu ve indirdi.

THE LOST PURITYHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin