Merve Deniz & Can Oflaz-Rüya
Yorumlarınızı eksik etmeyiniz.
İyi okumalar ♡
Yaşamın tattırdığı gerçek olmasını istediğiniz rüyalar, rüya olmasını istediğimiz gerçekler vardı. Ya da bu rüyalar kabus minvalindeydi. Ardını bırakmayan karabasan gibi üzerine çöken çoğu zaman ihtizazlara neden olan hayatın yansımasıydı kabuslar.
Annem sonrası başlayan silik kabuslar babam ile artmıştı. Neredeyse onlarsız gece geçmezdi.
Şimdi çığlıksız bir gece, kabussuz ve sakin bir uyku ardından güne iyi başlamanın en yeterli sebebi belki de yanımda uyuyan minnaktı.
Dün akşam neredeyse saat geceyi bulacak vakitlerde Elif'ler dışarıda olmaya devam ederken bir kez daha aramıştım Sema'yı ve bu kez yılmış ve kızmış olarak açmıştı telefonu. "Ne var?"
"Nerede kaldınız?" diye sormuştum pencere kenarındaki koltukta tünemiş gelişlerini aşağı bakarak gözlerken.
"Cehennemin dibinde." Sanırım elini telefona siper etmiş konuşuyordu. Fısıldıyor ve sesini duymalarını istemiyordu. "Gecemin içine sıçtın İnci, yeter artık arayıp durma." demişti hiç çekinmeden.
Bir saat içerisinde üçüncü arayışımdı ve bundan hiç hoşlanmamıştı. Zaten yarım saat içerisinde de eve gelmişler bir fırçayı da evde atmıştı. Kendince haklıydı ama Elif benim için değerliydi, onu düşünemeden edemiyordum. Bu Sema'dan kaynaklanan bir sıkıntı olduğunu söylemek değildi. Sadece her an güvenli bir alanda bir çatı altında bulunsun istiyordum. Gereksiz bir kuruntu olduğunu farkında olmam ise asla geri adım atmamı sağlamıyordu.
Son kez miniğime bakarak üzerini örttüm. Elimi yüzümü yıkayarak mutfağa geçtim. Hazırladığım sofra sonrası çayın demlenmesini beklerken kapı sesi duyuldu mutfakta. Sema'nın dersi sabah olduğu için erkenden çıkmıştı ve kimseyi beklemiyordum.
Ağır ağır ilerledim koridora. Açtığım kapıda hiç beklemediğim kişi karşıladı beni. "Savaş abi?"
"Merhaba." dedi usulca. "Uyandırmadım inşaAllah?" Ayağının hemen ucunda küçük el valizi yer alıyordu. Gözleri yorgunluğun izini taşırcasına çevresini mor halka ile süslemişti. Yılların yüklendiği ötelerden görünen ise çok daha ağırdı.
"Biz uyandık da senin kız hala horul horul."
Güldü. Gözlerine işleyecek kadar. "Çok özledim onu." Hem ses tonu hem gözleri kendini belli ediyordu.
Bir şeyi yeni anımsar gibi titredim. "Geçsene." Kapıdan çekilerek yol verdim. Söylediği vaktin evvelinde gelmiş bu da beni şaşırmıştı. Afallamam kesinlikle bu yüzdendi. Kapıyı biraz daha araladığımda çekimser bir ifade yüz tuttu gözlerinde.
"Yok ben rahatsızlık vermeyeyim." Sesi yorgunluk ile pürüzlenmişti. "Elif'i alıp gideyim."
"Ne rahatsızlığı, bende kahvaltıyı hazırlamıştım zaten. Birlikte ederiz."
Çekinerek ayakkabılarını çıkarıp valizini alarak içeriye geçti. Ellerini yıkayıp geleceğini söylediğinde bende mutfağa geçerek çayları doldurdum. Masaya koyduğum bardaktan sonra Savaş abi gelerek sandalyeye oturdu. Tuhaf hallerinde hem mutlu, hem endişeli yanı kendini gösteriyor bunu ona sormaktan çok sadece anlatmasını bekliyordum.
Tabağıma aldığım salatalıkla beraber Savaş abi çayını yudumladıktan sonra konuştu. "İş buldum." Sesi, verdiği müjdenin izlerini taşırcasına harflere vurgu yapıyor; yaptığı vurgu ile yüzüne tebessüm oturuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİR YANGINI - BİTİŞ
RomanceHareketlerini sol tarafımdan bakmasam dahi görebiliyordum. Çatık kaşlarının ona kattığı vakur eda ile burun kemerini sıktı. "Büyük konuşuyorsun." dedi hissiz. Sonra tekrarladı. "Büyük konuşuyorsun ya, umarım Rabbim sana bu acıyı yaşatmaz." Ses tonu...