13.Bölüm/ Part I
İnsanoğlu kusurlar ile yaşayan, bunlardan beslenen kötü bir yaratıktan ötesi değildi. Ruhum kötü sallantılara gebeyken insanları yaralamaktan kendimi alıkoyamıyordum. Deniz'in kalbini kırmış, Kerem'i alaya almış ve Ömer'i paramparça etmiştim.
Kara bulutlar etrafımı sarmıştı. Sarmakla yetinmeyip üzerime yağmıştı cehennemin iğrenç kötülükleri. Bazen yaşantımın ipinin ucunu bir senaristte olduğunu hissederdim. Yaptığım davranışları ben bile anlayamazdım.
Hızlı hızlı attım son adımlarımı. Koşarak pastaneden içeriye girdiğimde Ahmet ve Uğur'u tezgahta buldum. Ahmet tezgahı elindeki solmuş sarı bez ile temizlerken Uğur şeker kaplarını dolduruyordu. Beni gördüğünde elindeki işi bırakıp koşar adım yanımda yer bulduğunda kolumu tutarak arka tarafa soyunma odasının oraya sürükledi. Kimsenin benim yeni geldiğimi görmesini istemiyordu, özellikle Doğukan abinin. "Nerede kaldın kızım? Göbeğim çatladı seni idare edene kadar."
Omzunun üstünden arka tarafa kısa bir bakış attım. Bu kadar uzun süreceğini bende hesaba katmamıştım elbet. "Geldim işte, ne yapayım sınav süremi sonuna kadar kullanmak zorunda kaldım."
"Şükür Doğukan gelmeden burada oldun." Gergin bir vaziyette beni beklediği aşikardı. Çalışanların en ufak hatasını kollayan biri olan Doğukan abi hoşgörünün kıyısından geçmezdi. Benim geç kalmamdaki sebebin ise sınav olmasını dinlemeden işime son vermekten haz duyardı. Bu durumdan zarar görecek tek kişininde ben olmayacağım açıktı yeterince.
Dudaklarımı araladığım sırada kafenin kapısından gelen ses ile beni soyunma odasının içerisine iteledi. "Çabuk hazırlan ve içeri gel." Telaşlı halde koşar adım ilerledi yarım bıraktığı işinin başına.
Bende oyalanmadan montumu ve çantamı çıkarıp dolaba yerleştirdim. Önlüğü boynumdan geçirdiğimde telefonumu ön cebime koydum. Soyunma odasından çıkıp Uğur'a doğru yaklaştım. Geldiğimi görüp kafasıyla arka tarafta bir yer işaret etti. "Yeni müşteri geldi, senin kuzenin arkadaşı." Şaşırarak suratına baktım. Hangisinden bahsediyordu? "Onun siparişini sen al."
Kafamı salladım. Etrafa bakındığımda Doğukan abinin hala gelmediğini gördüm. Önlüğün cebine attığım elim sürtünüp alırken adisyon defterini "Hangi masa?" diye yönelttim sorumu Uğur'a.
"Cam kenarı, en uç köşe."
Kafamı çevirdim. Yönüm müşteri adı altında gördüğüm tanıdık sima ile oraya yöneldi. Hala neden buraya geldiklerini anlamıyordum. Yoyo gibi ben bıraktıkça geri dönüyorlardı, ipin ucunun bende olduğunu bilir gibi.
Gülümsemek gelmedi içimden, bunun için çaba da sarfetmedim. Zira yüzümde duracak emanet bir parça olacaktı. Deniz'in suratına boş boş baktığımda "Ne işin var burada?" diye sordum. Her ne kadar onlara kötü davranmayı istemiyor, tavırlarımı kısıtlamaya çabalamış olsam da kendimi engellemekte güçlük yaşıyordum.
Verdiğim kabanını köşeli koltukların çaprazında yer alan sandalyenin askısına asmış üzerinde lacivert yün kazak ile geriye yaslanmıştı. "Burası halka açık bir kafe." ses tonu pürüzlüydü. "Yanlış mı biliyorum?"
"Seni sıradan bir halk gibi göremiyorum."
Siyah keskin gözleri ok gibi yüzüme saplandı. Bir parıltı geçti ışığın hızıyla. "Beni özel mi buluyorsun?"
Bıkkınlıkla nefes aldım ve bunu ona yansıtmaktan çekinmedim. "Neyi kastettiğimi gayet iyi biliyorsun?"
Göz çukurlarında çözemediğim bir karaltı geçti. "Malesef ki biliyorum." Ses tonunda beliren harflerin ürpertisiyle titredi bedenim. Neden canının yandığını hisseder gibi olmuştum kısa bir an için. Onlar Sema'nın beni zorla yakınlaştırdığı dengemi bozan birkaç kişiydiler. Her ne kadar onlara soğuk davranıp terslemiş olsam da düşüncelerimin onların nezdinde hiçbir önemi olmadığını anlıyordum. Sürekli karşılaşma çabaları bundan kaynaklı olsa gerekti.
Hızla dudaklarımı ıslatıp geri çektim. Mesafemi korumanın en iyi yöntem olacağını düşündüm. "Ne alırsınız?"
"Ne önerirsiniz?" diyerek kolunu sandalyenin başına yerleştirdi. Ağır havadan sıyrılarak sinsi gülüşünü yüzüne serpmişti.
"Zıkkımın kökünü." diye yanıtladığımda onu göz bebeklerindeki şaşkınlık ve alaya düştüm. Sabırlı bir insan değildim. Suratımı ifadesiz tutmaya çabalasam dahi bunu ya sözlerim ya da tavırlarımla açık ediyordum.
Başını eğip saçlarının alnına dökülmesine neden oldu. "Ne kadar ayıp siz müşterileriniz ile böyle mi konuşursunuz?"
Sakinleşmeye çalışarak gözlerimi yumdum. Yüzüm gerilirken aksi bir tavır takındım ve soğuk tebessümü dudaklarıma pay ederek alaycı bir halde konuştum. "Şefimizin özel spesiyeli zıkkımın kökünü yer misiniz acaba?"
"Olur canım." dedi ve kolunu uzatarak deri koltuğun üzerine yerleştirdi. Ardından bir bacağının bileğini diğer bacağının diz kısmına yaslayarak erkeklere has oturuşunu yaptı. Lakayt devam etti. "Az pişmiş olsun lütfen."
Ağzımda doldurduğum kelimeler ortaya saçılmak için sabırsızlandığında gözlerimin değdiği nokta dudaklarımın kenetlenerek lafların yutuluşuna sebep oldu. Doğukan abi kafeye gelmiş köşede gözleri ile tartıyordu etrafı. Defalarca çarpmıştı gözleri bulunduğum noktaya.
"Siz karar verince başkasını göndereyim ben." Oradan ayrılmak için arkamı döndüğümde "Çay alayım." dedi. Arkamı dönerek düz düz baktım suratına.
"Tabi."
♠️
Kendimi yorgun argın eve attığım saatler sonrası basit yemekler ile akşamı geçirmiş hemen ardından yarınki sınav için ders çalışmaya başlamıştım. Sema kulağı ve omzu arasında sıkıştırdığı telefonuyla konuşurken elleriyle vücudunda sabitlediği defterleri çalıştığım masanın öteki ucuna yerleştirdi.
"Evet anne." dedi, annesi ile konuşmasının sesine yansıdığı mutlulukla. Sevinç ve özlem harmanı göz bebeklerini doldurmuştu.
Kulaklarım çınladı ve annem yerine koyduğum kadının sesi orayı doldurdu. Halam benim üzerine oturduğum dalımdı ve onu kesiyorlardı. Ben düşecek ve acılarla dolacaktım. Beni bile isteye öldürüyorlardı.
Sema'nın gözleri beni buldu hemen akabininde telefonu kendinden ayırarak bana uzattı. "Annem seni istiyor kaç gündür ulaşamıyormuş sana."
Sabit bir tavırla karşılık vererek başımı sağa sola salladım. "Bitirmem gerek bu konuları." Ağır ağır yutkundum. "Sonra ararım onu." Bakışlarımı önüme düşürdüğümde sıkıntıyla dudaklarımı kemirdim.
Telefonu tekrar kulağına götürdüğünde birkaç adım uzaklaştı benden. "Meşgul anne, siz daha sonra konuşursunuz." Masanın bir ucuna hemen karşımdaki sandalyeye oturduğunda şüpheci gözlerle beni süzdüğünü gördüm. Halamla olan dakikaları geri çevirmişliğim yoktu bunu bilerek tuhaf karşılamıştı durumu, farkındaydım. Gözlerimi önümdeki notlara indirerek kalemimle gelişigüzel birkaç figür karaladım. Artık değişmek için kendime söz vermiştim.
"Yok anne gayet iyi. Sınavlarına çalışıyor." Biraz karşı tarafı dinledi. "Merak etme alırım ben ona mandalina. Biliyorum sevdiğini." İçimdeki küçük kız çocuğu ruhumun karanlık kısmına çekildi ve usulca bıraktı gözyaşlarını. Boğazımda bir şeyler düğüm düğüm olduğunda acıyla sıkıştı kaburgalarım. Beni her daim düşündüğünü bilirdim. Burada olsun istedim. Burada olsun ve beni kucağına yatırarak saçlarıma ellerinden akıtsın şevkatini. Burada olsun ve bu çileme son versin.
"Tamam görüşürüz. Söylerim." İçim sızlayarak dudaklarımı dişledim. Sema telefonu kapatarak masanın üstüne koydu. "Annemin selamı vardı."
"Aleyküm selam."
Tavırlarımı sorgulasa dahi fazla üzerinde durmamıştı. Sınav için kitaplarını ve defteri açtı. Notlarını sıkıntı ile karıştırdığında derin bir nefes bıraktı. "Yarın okul çıkışı kütüphaneye gidip çalışalım. Evde yapamıyorum ben."
"Tamam." dedim usulca boğazıma bir yumru oturmuş konuşmamı zorlarken.
♠️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİR YANGINI - BİTİŞ
RomanceHareketlerini sol tarafımdan bakmasam dahi görebiliyordum. Çatık kaşlarının ona kattığı vakur eda ile burun kemerini sıktı. "Büyük konuşuyorsun." dedi hissiz. Sonra tekrarladı. "Büyük konuşuyorsun ya, umarım Rabbim sana bu acıyı yaşatmaz." Ses tonu...