Yorumlarınızı eksik etmeyiniz .
İyi Okumalar.
/ / /
Yalnızlık kanser hücresinin insan beynini ele geçirmesi gibiydi; kendine yer edindiğinde geri dönüşü olmayacak şekilde kana karışırdı. Eğer ilacı olmaz ise ya da geç kalınmış çaba girişimiyse mahkumiyet yalnızlıktı. Başka çare yoktu.
Ben ilacımı tamami ile kaybetmiş, ölümün yakıcı sessizliğinde kavruluyordum.
Kurtuluş için çabalamıyordum ya orası ayrı meseleydi. Belki bunu kabul eden ruhum kendini bunun ile sarmalıyordu.
Ruhum kendini yalnızlık ile doyuruyor göğsümün içerisinde yer edinen kasırgadan faydalanıyordu.
Yanımda geçmekte olan Uğur'dan "Uğur?" diyerek elindeki adisyon kutusunu ani bir manevra ile alırken hareket halinde olan adımları duraksadı, şaşkın bakışlarının yer edindiği mavi hareleri kendini toparlayarak soru işaretlerine yer verdi.
"Sen Sema'ların masasına eksik bir şey var mı diye sorar mısın?" Hemen ardından elimdeki kutuyu aramızda salladım. "Bahşişi senindir."
Eliyle omzumu sıvazladı. "Saçmalama. İşin bu kısmında olmadığımı bilmen gerek."
Kafamı salladım. Asla paranın onun için değer ifade ettiğini görmemiş, kıymetli olan ifadelerini hep sevmiştim. Uğur, kendime yakınlık hissettiğim sayılı insanlar arasında yer alırken beni bu denli anlayışının altında yatan gerçeğin farklı yaşanmışlıklar olduğunu sezerdi yüreğim.
"Bir sonra ki kapanışta yorgunluk kahven benden?" dedim sorar gibi.
"Bir sonraki kapanışta " Beni taklit edercesine. "Paspas senin."
Elimdeki kutuyu kafasına doğru sallarken kızgın bir ifade takındım. "Saçmalama."
Omuz silkti. "Sadece şansımı denemek istedim."
"Fazla zorlama." O gülerken omzumun üzerinden masaya baktım. "Müşteri beklemez." Arkamı dönerek hesabı bekleyen masaya adımlarımı hızlandırdım.
Siparişleri alması için Melike'yi masalarına yönlendirdiğim gibi istediklerini yine Melike götürmüştü. Şuan ise Uğur beni bu rahatsız edici durumdan kurtarmıştı. Sadece arkadaşları olan kişiler yer alsa bu grup içerinde belki rahatsızlığım bu kadar had safhada olmazdı lakin tesadüflerin yol kesiştiği kişiler ile karşılaşmak beni bir azap içerisine sokuyor gibiydi.
Masaları kafenin iç tarafında kaldığı için genelde çok odak noktasında olmadığım alanlarda dolanıyordum zira üzerimde yer edinen bakışlar oldukça rahatsız edici bir durum oluşturuyordu.
Hesabı alarak kasa tarafına yöneldim. Uğur ve Melike de o kısımda yer alıyordu. Konuşmaları yakınlaştıkça kulaklarımı doldurdu. "Sen eve git." diyordu Uğur. "Biz kapanışı hallederiz." Gözlerinin içine baktı kolunu kasada bir noktaya yaslarken. "Hem Doğukan abi gelmez bu saatten sonra."
Melike konuşmadan önce Uğur'a baktım. "Böyle teklifleri ben hiç almıyorum, niyeyse." dedim ses tonumun ucuna bağladığım alayın ipi ile. İkisi de beni fark ederek döndüler. Melike yaptığım imadan utanarak kızarırken Uğur' un bakışları benim iflah olmayacağım yönündeydi.
Konuşmak yerine omuz silktim. Çok tatlı bakıyordu Uğur karşısındaki kıza. O kadar saf ve masumdu sevgisi, bir zamanlar babamın anneme bakışında yakaladığım parıltılar gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZİFİR YANGINI - BİTİŞ
RomansHareketlerini sol tarafımdan bakmasam dahi görebiliyordum. Çatık kaşlarının ona kattığı vakur eda ile burun kemerini sıktı. "Büyük konuşuyorsun." dedi hissiz. Sonra tekrarladı. "Büyük konuşuyorsun ya, umarım Rabbim sana bu acıyı yaşatmaz." Ses tonu...