3.Bölüm

1K 55 6
                                    

Bahar'ın hikayesi tam 2.5 yaşında başladı. Daha o yaşında babasını kaybetmiş ve yetim bir çocuk olmuştu. Bu yüzden " Baba" kelimesi ona hep yabancı gelirdi. Babasını sadece fotoğraflardan ve annesinin anlattığı kadar bilirdi. Bazen gözlerini kapatır babasını hayal ederdi. Babasının ona sımsıkı
sarıldığını anlatırdı annesi. O da hemen akşam olsun ister, yorganı kafasına kadar çeker, anlatılanlardan hayal edebildiği kadar babasını hayal
ederdi.
Bazı geceler babasıyla uçurtma uçurduğunu, bazı geceler ise babasının dizlerine kafasını dayayıp onun masallar anlattığını hayal ederdi. Onun babası hayallerindeydi. Bazı geceler babasının hiç bilmediği kokusu burnuna gelmiş gibi olurdu. Ne çok sevinirdi. Sabah olur olmaz annesine anlatırdı. O aslında babasının öldüğüne hiç inanmak istememişti yaşı biraz daha ilerleyince. Bir gün çıkıp gelecek ve ona sımsıkı sarılacaktı.
O küçücük dünyasında babasını o kadar çok büyütmüştü ki ilerde üzüntüden çok hasta olacağını tahmin bile edememişti. Hani hep söylerler ya kız çocuklarının ilk aşkları babalarıdır diye, Bahar ilk aşkıyla hiç tanışamamıştı. Kahramanı olmamıştı hiç. Babasının prensesi olacak yaşta yetim kalmıştı. İlk karnesini aldığında "baba bak karnemi aldım, hepsi pekiyi, bisiklet isterim "diyememişti hiç. Onun babası siyah beyaz fotoğraflardaydı. O fotoğraflardaki babası ne kadar da heybetliydi. Bazen okula giderken düşünürdü "benim babam Ayşe'nin babasını döver "derdi. Hatta bir gün Ayşe onun sırasına oturduğunda kavga etmişler, Bahar'da " benim babam senin babani döver, o ne kadar güçlü biliyor musun? " deyivermişti. Ayşe de kocaman bir kahkaha atıp " senin baban yok ki biz hiç görmedik. " demişti. Bahar o gün çok ağlamıştı. Babasına o kadar çok kızmıştı ki o gece onun hayalini bile kurmamıştı. Çocuk aklıyla ben sana küstüm diyerek hüngür hüngür ağlamıştı.
Bahar çoğu zaman kendisini eksik hissederdi.Hayatında sadece annesi vardı. Akrabalarını da çok tanımazdı. Küçücük bir kız çocuğuydu Bahar. Yeşil gözlü, gür bıyıklı babası onun yanında değildi. Babasına hep Yeşil Devim derdi. İçindeki boşluğu doldurmaya çalışırdı. Düştüğü zaman "dizin acıdı mı güzel kızım "demez di ona hiç kimse. Ama annesinin onu çok sevdiğini de bilirdi. Annesi en büyük destekçisiydi. Hem anne hem baba olmuştu ona ozamana kadar.Ta ki annesinden de ayrı kalmaya başlayacağı o kötü, karanlık güne kadar.
Bahar'ın annesi Bahar'ı da alarak bir akrabasına yerleşme kararı almıştı. Kızı henüz çok küçüktü ve hayat şartları ona ve kızına çok ağır geliyordu.
Bir süre akrabalarında kalan Bahar ve annesi Melek sığınacak bir liman arıyorlardı. Onların bu çaresizliklerine dayısı merhem olmuştu. Bahar'ı ve annesini yanlarına aldı ve birlikte yaşamaya başladılar.
Dayısı Bahar'a hep baba gibi olmuştu. Bahar hastalıklarla pençeleşirsen hep dayısı dağ gibi arkasında durmuştu. Annesi Bahar için çok üzülüyor ancak elinden bir şey gelmiyordu.
Melek bir gün oturdu ve kendi kendine düşünmeye başladı. Abisi bir göz odada oturuyor, üç çocuğu ile geçimini sağlamaya çalışıyordu. Kendisi bir başınaydı ve kızı da çok hastaydı biliyordu. Kendisini çok çaresiz hissediyordu. Diğer yandan da bir sürü görücüsü geliyor ve onunla evlenmek istiyordu. Kızına daha iyi bir hayat verebilmek için görücülerden biriyle evlenmeye karar verdi. Bu kararını abisiyle paylaştığında dayısı Bahar'ın tedavi gördüğünü o yüzden onu bırakmayacağını söyledi.Melek abisine hak veriyordu ama bu evliliği de ayrı kalmak pahasına kızı Bahar için kabul etti. Bu karar onu çok üzmüştü ancak kızının tedavisi biter bitmez ne pahasına olursa olsun onu yanına alacaktı . Sadece uygun zamanı bekleyecekti. Şimdi de Bahar annesiz mi kalacaktı?
Annesi evlenip gittikten sonra Bahar dayısının isteği üzerine onlarla beraber kalmıştı. Dayısının hakkını yiyemezdi, bir baba gibi davranıyor, bir dediğini iki etmiyordu. Fakat Bahar annesiz ve hasta bir çocuktu. Annesinden ayrı kalması onu çok sarsmıştı. Onu çok özlüyordu.Bazen de çok kızıyordu. Dayısının evine yerleştikten sonra hep annesiyle uyurdu Bahar. Çünkü annesinin kokusu ona güç veriyordu. Ama o kokudan da mahrum kalmıştı. Anne kokusu o kadar güzeldi ki...
Bir gün okula giderken bacaklarında tuhaf bir ağrı hissetmişti Bahar. Bu adını koyamadığı ağrı günlerce devam etti. Bazen okuldan eve dönmekte zorluk çekiyordu. Söyleyememişti dayısına...
Bahar'ın durumunu fark eden dayısı hemen hastaneye götürmüştü onu.İlk olarak eklem romatizması teşhisi konulan hastalık ,sonrasında kemik erimesine kadar gidecekti. Fakat her şeyden habersizlerdi. Küçükken de çok hastaydı ama hep üzüntüden olduğu söylenirdi. Çok çabuk hasta olurdu. Kimi zaman karnı , kimi zaman boğazı ağrırdı.Hatta dayısı bu yüzden göndermemişti onu annesinin yanına. Şimdi ise hastalığın bir adı vardı. Baharın hastalığı iyice ilerlerken bir sağlık güvencesi bile yoktu. Dayısı memurdu ve ne kadar uğraştıysa da onu nüfusuna aldıramamıştı. Kendi imkanları ile tedavi masraflarına yetişmeye çalışırken bir gün doktor Haldun ile tanıştılar. Bu doktor Bahar'ın mucizesiydi onun tabirinde. Diğer doktorlar çok kötü davranmış her yerini delik değişik etmişlerdi. Fakat bu doktor ona bir abi, bir baba gibi davranıyordu. Bahar muayene olmaya geldiğinde, korkmasın diye beyaz önlüğünü çıkarır oyunla karışık muayene ederdi.15 yaşına kadar da hep o doktor yanında olmuştu Bahar'ın.Bahar diğer doktorlardan korkarken ,doktor Haldun'a koşa koşa gidiyordu.Doktor Haldun Bahar'ın mucizesi olmuşken, diğer taraftan da Haldun'un koruyucu meleğiydi Bahar. Hiçbir iyilik karşılıksız kalmazdı, hep bunu öğretmişti Melek Bahar'a. Bahar'ın muayene olmaya gittiği o gün Haldun tatilden yeni dönmüş ve hemen Bahar'ı görmek istemişti. Doktor Haldun tatil dönüşü yaşadığı trafik kazasında Bahar'ın bir hayal olarak arabanın önünde durup, kollarını açtığını ve dur dediğini anlatıvermişti.Bahar kendini o gün bir mucize gibi hissetmişti.Doktor Haldun'un küçücük mucizesi...

Uk'de (Meçhul Araf)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin