Onu sevmenin üstünden baya bi geçti. Onunla olan anılarımı kapatıp bir rafa kaldırdım. Dün eskileri ararken gözlerim yine sana takıldı imkansızım. Cesaretliliğim tuttu herhalde; açıp o anılara bakmak istedim. Unutmuştum sanki. Hayır, hayır pardon. Alışmıştım sadece. Tam burada senle sensizliğe alışan biri var. Ne güzel birtanem diye seslenmişsin bana. Gerçektende bir tanenmişim gibi. Ne güzel sahip çıkmışsın. Kıskanmışsın. En güzeli de ne biliyor musun? Öyle bir gitmem demişsin ki, sanki yer yarılsa bile beni bırakmayacaksın. Sen bırakmadın zaten. Ben gittim. Valla bak.
Sonra sana yazdıklarımı gördüm. Gözyaşlarıma şahitlik yapan dudağımın kenarını kıvırarak bir tebessüm bağışladım elimdeki kağıda. Ne tazeymiş acım. Öyle bir yazmışım ki sana, sanki bir gün gelip hepsini okuyacaksın. O zamanlar hala bir umut ışığı yanıyordu kalbimin odasında tabii. Şimdi ben kapattım o ışığı. Sonra sıkıldım, (bitti gitti ağlamasana artık) fısıldayarak ve ağlamaktan yutkunduğum için titreyen sesimle dedim kendime.
Kendimi mi kandırıyordum? Bilmiyorum. Tek bildiğim uzun zaman sonra kalbimin yeniden bir acı tatlı hissetmesiydi. Bitmiş kahve bardağımı alıp kalktım oturduğum yerden. Ayakta bekledim biraz ve düşündüm (o olsaydı şimdi oturma yere üşütürsün derdi) düşüncesinin hemen aklımdan gitmesi için bekledim.
Her yer darmadağındı kafamın içindekiler gibi. Her yerde onunla ilgili bir eşya vardı. Her yerde onu hatırlatan şeyler.
Masadaki haftalarca bakmadığım hatta varlığını unuttuğum telefonumu elime aldım. E tabii, ne mesaj vardı nede cevapsız arama. Kim niye merak etsin ki beni zaten. Kilidi açtığımda rehbere göz atarken, bi anda vücudum buz kesti. Babam... En son babam aramış. Nerede olduğumu merak etmiştir. Veyahut (geç kalma yemek yaptım kızım) diyecekti. Aradım. O telefonu kimsenin açmayacağını bile bile aradım. O hasret olduğum sesi duymayacağımı bile bile aradım. Hani bazen birilerinin gideceğini bile bile severiz ya. Heh işte buda onun gibiydi. Açmayacağını bile bile aramak. Canım daha da yandı "Aradığınız kişiye şu anda ulaşılamıyor. Lütfen daha sonra tekrar deneyiniz" sesini duyunca.
Canımın yanma sebebi neydi biliyor musun? Daha sonra tekrar dene diyor. Daha sonra ve daha daha sonra ne kadar denesemde duymayacağım ki o huzur sesi. Gelmeyecek ki. Telefonu açıp "kızım" demiyicek ki.
Ağlamak istemiyordum ama yapamıyordum. Hayatımda verdiğim en zor çabaydı bu. Ve son bulacağını, bu çabayı yeneceğimi sanmıyordum. Ağlamamak için verdiğim savaşı kazanmaya hakkım yoktu sanki hiçbir zaman.
Rehberden hemen çıkıp mesajlara girdim. Ve o musmutlu, muhteşem, gülmemin eksik olmadığı anlardaki mesajlara denk geldim. Papatyam kaydetmiştim ismini. Papatyam. Papatyam diye hitap ettiğin insanın kalbindeki papatya bahçesini soldurması ayrı bir acı zaten. Okudum öyle uzun uzun mesajları. Beni güldürmeyi çok iyi biliyorsun. Bazı yerlerde canımın sıkkın olduğunu bilip birşeyler söylüyorsun ve ben gülüyorum. Şimdide ıslanmış yüzümle o hallerimize gülüyorum. Silmek istedim bir an. Senle ilgili ne var ne yok. Herşeyi. Seni kapsayan Her ne varsa silmek istedim. Unutmak için. Hayatıma bakmam için. Ama olmadı. Yapamadım. Heryerde senin anın vardı. Kolay silip atamazdım. Ben daha o kadar güçlü değilim ki. Mesajları öyle bıraktım. Silmedim. Kıyamadım. Bu en büyük ihanettir Biz'e. Yapamam. Ben ihanetleri beceremem.
Çok iyiymişiz seninle. Çok isterdim öyle kalmayı seninle. Ama gelme. Senin gözlerine başkası bakmış bi kere. Ben bi daha bakabilir miyim o gözlere? Boşver. Ne kadar anlatsam o kadar dağılıyor kağıttaki kalemin mürekkebi. Burası bu kağıdın son kelimeleri. N'olur benim sana baktığım gibi bak kendine.
2019/3/30
01:42
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şehrin Masum Duvarları..
General FictionHerkez hikayesini gülerek anlatırken sıra bana geldi. Nereden başlayayım dedim? En mutlu olduğun an dediler. Durdum öyle. Yutkundum. boğazıma bir yumruk vurdular sanki. Babamın ölümüne dedim. "Bu kadar mı nefret ediyosun" dediler. Nefret sandılar k...