Gökyüzü tüm kasvetini giyinmiş öfkesini kusar gibi akıtıyordu yağmurları. Boş ve karanlık sokakta tek başına yürüyordu genç kadın. Arkasında onu takıp eden beladan habersizdi. Yanlızca yürüyordu genç kadın. Başına gelenleri düşündü bir an, sadece bir an! Gözlerinden bir damla yaşın akmasına izin verdi. Gürleyen gökyüzünün gürültüsüyle yerinde duraksadı. Sıkıca sarıldığı paltosunun içinde yok olmak istiyordu. Islanan saçları yüzüne yapışmış gözlerine sürmüş olduğu kalem tüm yüzünü kaplamıştı. İçini kaplayan korkuyla anlamadığı bir sekilde adımlarını sıklaştırdı. Gürleyen yeni bir gök gürültüsüyle beraber kulağına ilişen fısıltıyla arkasına döndü. Saçları dönmenin etkisiyle etrafında halka olusturup yüzüne yapışmıştı.
Birden bıre sırtından aşağıya bir ürperti geçti. Korkuyla karışık soğuktan üşümüş bedenine sıkıca kollarını doladı. Ağır adımlarla arkasına dönerek derin bir nefes aldı. Adımlarını sıklaştırdığı bom boş ve karanlık sokakta ilerlemeye devam etti. Kalp atışları git gide hızlanırken pompalanan kan değilde korkuymuş gibi tüm vücuduna yayılıyordu. Belli bir zamandan sonra yanlız olmadığını anlaması zor olmamıştı. Genç kadın ağız sulandırıcı görünüyordu.
Vücudunu saran elbisenin etekleri dizinde bitiyordu. Uzun paltosu ise küçük bedenini kaplamiş sadece elbisenin etek kısmının kücük bir parçası görünüyordu. Ayağında ise düz çizmelerle naif bir görüntü çiziyordu. İlk olarak arkasından gelen dört adamın ayak seslerini duydu. Daha sonrasında onu dehşete düsüreçek sözler kulağına doluştu.
"Kadın.. ımm... Güzel lokma" korkunun hükmettiği narin bedeni soğuğun etkisiylede titrerken farkında olmadan ara bir yola saptı. Tanrı sanki tüm kinini kusar gibi yer yùzüne düşen her bir damla yağmur taneciğini sıkılaştırmıştı. Koşar adım ilerlerken saptığı ara sokağın çıkmaz bir sokak olduğunu karşısına çıkan duvarla anlamıştı. İçinde ki ses avaz avaz tehlikenin yaklaştığını haykırsada tanrıya dua etmekten vaz geçmedi genç kadın.
Sırtından tırmanan ürperti tüm bedenini kaplarken etrafına korku dolu bakışlar attı. Arkasında hissettiği derin soluklarla yavaşça dönüp o soluğun sahibine bakma gafletınde bulundu. Korkuyla irileşen ne renk olacağına karar veremeyen gözlerle ona yutarcasına bakan adamlarda gezdirdi gözlerini. Kuruyan bogazından kaçan inlemeyi engelleyememişti genç kadın. Sonrasında dikkatini çeken şeye odaklandı. Gözleri...
Adamların gözleri fener tutulmuşcasına parlıyordu. Yüzlerindeki yırtıcı hayvanları aratmayan bakışlarla kırmızı gözlerıni dikmişlerdi kadina.
"Bebeğim! Yanlış ve tehlikeli bir yerdesin," bunu en arkadaki adam söylemişti. Diğerlerine nazaran daha kısa olmasına karşın daha yapılıydı. Genç kadın korkuyla geriye giderken sırtını dayadığı duvarla kaçabileceği bir yerin olmadığını kavradı.
"Nesiniz siz," korktuğunu belli etmemeye çalışsada sesindeki tını onu ele veriyordu.
"Iımm... Korku! Ne şahane bir duygu küçük kız," adam kırmızı gözlerini ayırmadan genç kadına bakıyordu. Kendinden emin adımlar atarak kadının üzerine yürümeye başladı, adam ve arkadaşları. Dört ucubeden nasıl kurtulacaktı genç kadın. Yutkunarak yerınde korkuyla kıpırdandı. Başını dikleştirerek dişlerinin arasından tısladı bir mühlet.
"Sizlerin ne olduğunuzu biliyorum," diye bağırdı. Sesi karanlığa karışırken onu doğrulayan gece olmuştu ki tüm şiddetiyle gürledi. Yana dogru bir hamle yapacakken ayağına takılan konserve kutusu sayesinde çamurlu suya düştü genç kadın. Geriye doğru sürünerek sırtını duvara iyice yasladı. Adamlar iyice yaklaşmıstı ve biri önden davranarak üzerine atladığında istemsizce bogazından bir çığlık koptu. Kollarıyla yüzünü saklamaya çalışıyordu kı gelecek darbeyi bekledi fakat kulağına dolan sese odaklandı.
"Ona dokunmayın." Kolunu yüzünden çekerek burnunun dibindeki ucubeyle aynı anda sesin geldiği yöne baktılar. Karanlığın ortasında yüzüne vuran ay ışığıyla tanrının beden bulduğu bu esrarengiz adam onları durdurmayı başarabilır miydi? Genç kadın ani boşluktan yararlanarak yanı başında duran tuğla parçasını eline aldı akabinde hızla ucubenin kafasına geçirerek onu üzerinden uzaklaştırdı.
Hesap etmediği nokta onlar daha kalabalıktı. Adam toparlanır toparlanmaz bir diğer arkadaşıyla onlara kafa tutan kişinin üzerine yürümeye başladılar.
"Vay azraile dalaşılmaz ufaklık," adamların iğrenç kahkahaları arasında diğerlerinden kurtulmak için savurduğu tekmeler boşa gitmişti genç kadının. Adamlar kendilerine savrulan tekmelerden ustaca sıyrılırken kadının ayak bileğini kavrayarak kendilerine cekmeye başladı. Kadının çırpınışları boşa giderken başını sertçe çarptığı duvar onu derin bir karanlığa itiyordu.
"Bırakın beni!" son gücünüde harcayarak bağırmıştı genç kadın. Sondu. Bitmiştı herşey. Soğuk iliklerine işlerken karanlığın onu yutacağı sırada kulağına dolan sesle üzerinde ki baskı azalmıştı.
Silah sesi...
Karanlığı yaran acı feryatlar...Gözlerini bu korkunç geceye yumarken aklındaki soru yagmurundan sıyrılıp tek biri duruyordu önde. O adam kimdi ki beni kurtarmaya çalıştı? Yaşıyo olabilirmıydı genç kadın. Karanlığın tüm korkunç halinden kurtulabilir miydi? Peki en can alıcı soru. O ucubeler neydi?
Sonu baştan yazılan bir kısır döngüde kim kahraman olacak?
Sorular, sorular...
Cevabını bildiğimiz ya da yanıtlamaya korktuğumuz gerçekler.
Tanrı onları korusun işleri şu andan itibaren daha çıkmaza girecek!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Varisi
FantasyEn masum olan can alırken, en korkulan can verecekti. -Nurhayat Turna .. Kronolojik Sırayla Yayınlanma Tarihleri; 28 Kasım 2011 - FKS Öykü Kulübü 30 Kasım 2012 - Hikayeler. 15 Temmuz 2014 - Hayat-I Roman 29 Ekim 2014 - Wattpad