Bırakmayacaktı şüphesiz ama içinde anlamını bilmediği bir şeyler fokurduyordu. Bedenini iki parçaya ayıran bir şeyler vardı Camelia da. Genç kadın şaşkınca yatağından doğruldu. Clark yüzükoyun yanında yatıyordu. Gerçekleştirdikleri etkinlik fazlaca yormuştu belli ki adamı. Gülümsedi genç kadın. Gülümsemesi normal dışı bir şeydi. İçindeki tüm duygular boşalmış gibiydi sanki..
"Camelia…" duyduğu sesle yerinde soluksuz kaldı ghenç kadın. Kendi sesi çok yakınından geliyordu. Bakışlarını yanında yatan sevgilisinden çekerek kapıya doğru çevirdi. Oda da kendilerinden başka kimse yoktu, bu demek oluyordu ki sesi kendi uydurmuş olabilirdi.
"Camelia…" yine aynı sesi işitti Camelia. Kaşları sinirle çatılırken yatağın karşısında duran tekli koltuğu çevirdi bakışlarını.
Soluksuz kalmıştı. Nefes almayı unutmuş gözlerini bile kırpamaz kımıldayamaz şekilde üzerine sanki külçeler yağmıştı. Yutkundu sessizce. Gözlerini nihayet kırpıştırdığında yanaklarından yaşlar aktı. Çok güzel bir kadın çıplak bir şekilde karşısında koltukta oturuyordu. Bacalarını aralamış uzun güneşten kopan parçaları saçlarına nakışlamış gibi parıldayan saçları bedenini sarıyordu. Yutkundu tekrar Camelia. Süt beyazı tep mücevher gibi parlarken aynı renk gözler birbirlerine takılı kalmıştı. Dolgun göğüslerini örten tek şey sarı saçlardı. Kendi çıplak bedenine bakarken şeytani bir gülümseme yayıldı çıplak Camelia’nın dudaklarına…
"Camelia…" Genç kadın hiçbir şey olmamış gibi aynı şeyi tekrarlayıp duruyordu. Bedenini teşhir etmesi umurunda değilmiş gibi son derece sakindi. "Sonunda bizi birbirimizden ayırdın." dedi çıplak olan Camelia. Bacaklarını kapayarak kıkırdadı, ardından bedenini dizlerine yatırarak saçlarını aşağı bıraktı. Şelaleden akıp giden su miseli akmıştı sarı saçları sırtından. Güldü tekrar, melekleri hasetinden çatlatacak bir gülümsemeydi bu gülüş ama bir şeytanı gururlandıracak bir kıkırdama…
"Ah babamız çok sevinecek." dedi gülümsemeye devam ederken.
"Nesin sen?" Camelia sesine kavuşur kavuşmaz çıkışmıştı. Bu gördükleri rüyadan başka bir şey olamazdı. Mantığı bunu kabul edemezdi. "Babamız kim?" çıplak Camelia kıkırdayarak doğruldu. Kollarını başının üzerine getirerek gerinmeye başları. Etrafa bakınma işlemini bitirir bitirmez sanki unuttuğu bir şeyi bulmuş gibi tekrar gülümsedi.
"Sen bilmiyorsun değil mi?" diye mırıldandı. "Ne olduğumuzu bilmiyorsun.."
"Neden bahsediyorsun! Tanrım bu kabustan uyanmak istiyorum." Genç kadının inleme karışımı yakarışı erkeği biraz olsun kıpırdatmaya yetmişti.
"Onu öldürmek için görevlendirildin." ayağa kalkarak odada gezinmeye başladı çıplak Camelia. Odanın son derece sade ve şık döşenmesine tekrar gülümsedi..
"Sen hep doğan oldun. Ölsen de tekrar ve tekrar doğan, bense içine hapsoldum. Sen öldüğünde bende öldüm. İlahi adalet buna derler değil mi?" yatağa tırmanarak Clark’ın yanına uzandı. Çıplak bedenini erkeğe yaslarken hazla mırıldandı. "Ah… Bu kadar ateşli bir varlığın ölmesi ne garip." bedeni güneş gibi parlarken gülümsedi kadın. Camelia’ya bakarak göz kırptı..
"Benim kanımdan bir kadın... Senin koruyucularının kanı birleşince bu savaş biter... Kadın erkeği öldürür…"
Camelia gördükleri ile şaşkına dönerken tir tir titrediğini fark edememişti. Öyle ki bedenine dolanan güçlü kolları bile fark etmesi zor olmuştu. Beyninde yankılanan kelimelerle dehşete düşmüşken içi yanıyordu. Clark kadının titremesiyle uykusundan uyanmıştı. Yatağın orta yerinde kendine yapışık bir şekilde titrerken Camelia çok savunmasız görünüyordu. Karnında toplanan örtüye sıkı sıkıya sarınmışken tek noktaya, duvara odaklanmıştı. Dudaklarından dökülen tek şey ise kadın erkeği öldürür lafıydı.
"Melek," diye seslendi Clark genç kadını kollarının arasına alırken. Yüzünü papatya kokan saçlara gömerek daha da kendine yasladı. "Camelia." dedi sonradan.
"Kadın erkeği öldürür.." Camelia’nın dudaklarından dökülen kelimeler bunlardan ibaretti. Sallanıyor, titriyor ve sayıklıyordu. Yanaklarını yıkayan gözyaşlarından bir haberdi. Clark genç kadını kendine çevirerek dudaklarına kapandı. Dudakları ezercesine öperken Camelia’nın cevap vermesi uzun sürmemişti. Clark kendini geri çekerek anlını kadının anlına yasladı.
"Neyin var?" diye sordu şefkatli bir tonda. Yutkundu Camelia. Ne diyeceğini tartarken girdiği buhranlı ruh halinden kopmuştu. İçinde ki kötü olan kadın ışık olup kaybolmuş ve geriye iyi(!) olan Camelia kalmıştı. Derin bir iç çekerek başını iki yana salladı.
"Yine kâbus gördüm." dedi. İçinden yaşadıklarının gerçek olmamasını dilerken gerçeğin tam kucağında oturduğunu hatta başrol olduğundan artık emindi.
"Sadece korktum." dedi sakince. Clark pek inanmışa benzemiyordu fakat kadını tedirgi etmekte isteyeceği son şeydi.
"Pekala, istersen duş al ya da biraz daha uyu ben kahvaltıyı hazırlayayım."
Clark yataktan hızla kalkarak banyoya yöneldi. Camelia’yı ardından çözülmemiş sorularla bırakarak…
Camelia derin düşüncelerle banyodan gelen sesleri dinliyordu. Yaşadıkları çok ağır şeylerdi, cevabını bilmediği sorular ile boğuşmak korkutuyordu genç kadını. Yutkundu. Boğazına oturan gerçeklerin gitmesi için yutkundu. Gözlerine dolan yaşları rahatlamanın verdiği etkiyle akıttı. Clark ile birlikte olurken bir parçasının kopup gittiğini zaten hissetmişti. Bunun ne olduğu hakkında en ufak bir bilgisinin olmadığı gibi sorusunun cevabını gözlerini açtığı andan almıştı. Kendini! Gerçeklikle hayal arasında sıkışık kalması bir yana Clark’a zarar verme düşüncesi kadını deli ediyordu. Karşılaşmaları beraber yaşamaya başlamaları ve yakınlaşmaları bir haftayı geçmese de bu kısacık zaman diliminde kalbini erkeğe kaptırmıştı. Gözlerinden akan yaşları silerek yataktan doğruldu. Çıplak bedenini ve dün gece ki hararetin izlerini yok sayarak banyoya yöneldi. Clark her şeyden habersiz duşunu alırken banyo kapısının aralandığını hissetmişti. Kadının kendini izlemesine bir şey demeden temizlenmeye devam etti.
"Seninle duş almak istiyorum." dedi Camelia hıçkırıklarının arasından. Clark şaşırarak musluğa uzandı, suyu kapattı. Bakışları kadına çevrildiğinde Camelia’nın gözlerinde gördüğü ilk geceki kaybolmuşlukla yüreği dağlandı.
"Melek," diye seslendi. Kollarını iki yana açarak kadını davet etti. "Buraya gel." Camelia ağlamasını durdurmak istiyordu fakat elinden gelen sadece hıçkırarak ağlamaktı. Yaşadıkları ağırdı.
"Ben korkuyorum." dedi erkeğin nemli göğsüne başını koyarken. Çıplak bedenini güçlü kolların sarmasına hazla gülümsedi. Burnunu çekerek başını kaldırdı.
"Sana, bize zarar gelmesinden korkuyorum. Bu zararı benim vermemden korkuyorum."
Clark bir şey demedi. Diyecek kelime bulamamasından değil içinde oluşan garip hislerden bir şey demedi. Kadına sarıldığında hissettiklerinde ötürü bir şey diyemedi. Bunun yerine eğilerek dudaklarını kadının dudaklarına örttü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Varisi
FantasyEn masum olan can alırken, en korkulan can verecekti. -Nurhayat Turna .. Kronolojik Sırayla Yayınlanma Tarihleri; 28 Kasım 2011 - FKS Öykü Kulübü 30 Kasım 2012 - Hikayeler. 15 Temmuz 2014 - Hayat-I Roman 29 Ekim 2014 - Wattpad