13. Bölüm

1.5K 112 29
                                    

Hayal etmesini sever kimileri... Kimileri de korkar hayallerinden, kenara çekilerek sessizce soluklanır. Düşünmek için belki de zaman kollar. Bazen insan kalbini ruhunda taşır... Bazen de hayallerinde. Ben, gülmesini de hayallerden öğrendim der bir yazar.

"Korkmamalısın," dedi nihayet yumuşak bir sesle. Camelia'nın dudaklarından derin bir hıçkırık daha koparken devam etti sözlerine Clark. 

"Çünkü korkması gereken bizler değiliz."

Saniyeler sonra birbirine kapanmıştı dudaklar. Camelia yanıyordu. Cayır cayır yandığını hissedebiliyordu. Dudaklarını zorlukla çekti. Yüzü acı çekiyor gibi gerilmişti.

"Yapma." zorlukla çıkan sesine lanet etti. Clark ise onu dinlemedi. Kadını kollarına alırken acı verici bir yavaşlıkla tekrar ve tekrar sahip oldu Camelia'ya.

Camelia beynini kemiren düşüncelerden başına ağrılar girmişti. Ne yaparsa yapsın nasıl zamanını geçirirse geçirsin o anları zihninden temizleyemiyordu. Kendi ile konuşmasını Clark'a gerçekleri anlatışı... En çok yaralandığı nokta ise sevdiği adamın bakışlarıydı. Gözleri yaşardı yine. Damlalar yanaklarından akmak için yarış yaparken Camelia gözlerini kırpıştırarak yaşları geri püskürttü. Yutkundu. Yaşadığı ne olursa olsun kararından dönmeyecekti.

O lanetli günün ardından tamı tamına iki gün geçmişti. Clark ile sevişmiş ve ardından bir şey yaşamamış gibi kahvaltılarını yaparak her zamanki işlerle meşgul olmuşlardı. Hiç bir şey olmamış gibi yaşamaya devam etmişlerdi. Clark yine şakalar yapmış genç kadına yemekler pişirmiş ve geceleri zamanlarını boşa geçmemesi için sevişmişlerdi.

Yutkundu genç kadın.

İnsan bazen ne olduğunu tam olarak bilmez… Bildiğini zanneder. Olduğu şey her ne olursa olsun taşıdığı kalp taştan bile olsa sever.. Sevmek mi? Kişiden kişiye değişen bir yargıdır aslında, kalbine tüneyen kalıcı bir sıcaklıktır.. Camelia boşluktaymış gibi yatağında oturuyordu. Gözlerinden akan bir damla yaşı elinin tersi ile silerek yutkundu. Elindeki kâğıda içinden geçenleri teker teker yazmıştı. Yatağından doğruldu genç kadın, odasında ki çalışma masasına yaklaştı. Sandalyeyi çekerek oturdu. Clark affetmeyecekti onu adı gibi biliyordu, bunu kalbinde hissediyordu fakat onu daha fazla tehlikeye atamazdı. O aranan 'Karanlığın Prensesi' idi ve kurban edilmeliydi, ya kendi ölecekti ya da avcı! İçi sızlıyordu, kelimeler kuruyan dudaklarından dökülememiş kâğıtlara akmıştı gözyaşları gibi. Derin bir nefes alarak yazdıkları satırları bir kez daha kendi okudu…

'Rüzgâr...

Ufacık kalbim, uçurumun kenarında asılı kalmıştı beraberinde bedenimle. Okyanus deli dalgalar ile kayaları döverken tüm benliğim çekilmişti.

Ruhum harelerini kaybederken savrulup giden duygularım yokluğa mahkûmdu. Minicik bir ışık vurdu yüzüme. Öylesine ufak fakat güçlü bir ışıktı ki kaybolmuş benliğimi sarıp sarmalamıştı.

O ışık sendin Clark..

Kaybolmuşluğum-un her anında yanımda, soluğumdaydın. Çektim seni ciğerlerime.. Her bir anını kazıdı beynim santimetre karelerle… İlk defa dile getireceğim belki ama sevdim bende... Hem de daha fazla. Canım yana yana sevdim... Clark beni affet.. Sen kalbimin de ruhumun da bedenimin de tek sahibisin...

                           Seni çok seven Camelia...'

Clark sabah erken saatlerde kalkarak kendini dışarı atmıştı. Kafasından geçenleri güvendiği birilerine anlatmalıydı. Kendi gibi silik olan avcılar vardı ama onlardan farkı varis olmasıydı. Düşünmemeliydi ya da bir çaresine bakmalı!

Karanlığın VarisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin