Kafasında kurduğu reddedilme duygusunu geride bırakmış tezgâhta pizzaları tabağa yerleştiren Clark'a gözlerini dikmişti. Hayatının sonu geldiği anda kurtarmıştı ve bir anda tüm dünyası olmuştu. Düşünceler bir birini kovalarken dudaklarından tek kelime döküldü. Daha önceden söylemek istediği ve cesaret edemediği soruyu sordu.
"Sen kimsin... Neden bana yardım ediyorsun?"
Kulağına doluşan melodik sesle olduğu yerde adeta donmuştu genç adam. Kendine itiraf etse de bu tepkiyi daha öncesinde bekliyordu. Her şeyi anlatmanın ne gibi bir yararının olacağını bilmiyordu. Kendi kavgasına Camelia'yı çekmek istemiyordu. Zaten yeterince hayatından bıkmıştı, sonu ne olacağını bilmediği bir yolda yürürken genç kadını da peşinde hiç etmek pekte mantıklı değildi. Üstelik Clark’ın kafasında da birçok soru birikmişti. Başta kadın konuşmadan önce onlardan sanması da bu yüzdendi. Birden gözlerinin rengi parlayarak üzerine atlamasını beklemedi değil ama Tanrıya şükür bu olmamıştı. Duydukları karşısında ufak çaplı şaşkınlık geçirmişti. Kendi gibi yetimhanede büyüyen biriydi Camelia ve hayat ona hiçte adil davranmamıştı. Clark genç kadının anlattığı sevgiliye takılmadan edememişti. Şimdilik bu soruyu es geçerek şimdi ki zamanda odaklandı. Derin bir nefes alarak arkasını döndü. Meraklı gözlerin üzerinde gezmesinden hoşlanmasada elindeki pizzalarla beraber masaya doğru bir kaç adım attı. Pizzaları masaya bırakarak az önceki sandalyesine - Camelia'nın karşısındaki yerine - yerleşti. Ona her şeyi şu anlık anlatmayacaktı. Anlatsa bile kadının bunu kaldırabileceğinden emin değildi. Dese ki peşlerinde kan emici şeytanların olduğunu kadın deli diye kendinden kaçardı. Hayır, yapmayacaktı, en azından bunu şu an yapmayacaktı, belki doğru bir zamanda tek tek anlatırdı. Beyninde ağırlık yapan düşüncelerden sıyrılmak ister gibi başını iki yana salladı. Hala sorusuna cevap bekleyen Camelia ise hem şaşkın hem de meraklı bakışlarla erkeğe kilitlemişti gözlerini.
Clark sandalyesine yaslanarak artık cevap için sabırsızlanan meleğe baktı. Camelia’nın çekimine gittikçe kapıldığını hissediyordu genç adam. Uçurum karası gözleri altın kaplama gözlerle çakıştı belli bir süre.
"Sana neden melek diyorum hiç merak ettin mi?" bir iç çekerek kadını süzmeye başladı. Camelia ise duyduğu soruyla gerginliği artsa da erkeğin kendi sorusuna soruyla karşılık vereceğini iyi biliyordu. Başını iki yana ağır çekimde sallayarak bilmediğini belirtti. Puslu bir gülümsemeyle sözlerine devam etti Clark.
"O kadar saf ve güzelsin ki sana bakmaya kıyamaz insan. Melek diyorum çünkü ancak onlarda barındıran masumiyet ve saflık sende gizli." derin bir nefes alarak kollarını göğsünde birleştirdi.
"Sorun şu ki anlatacağım şeyler senin o küçük sevimli burnunu sokmaman gereken şeyler. Ve bir o kadar karmaşık, beraberinden getirdiği karanlık işler. O yüzden bu konuya karışmamalısın." erkeğin ses tonunda apaçık kendini belli eden tehlike sinyalleri vardı. Camelia gözlerini kırpıştırarak erkeğe bakmaya devam etti. Gerginliğin verdiği huzursuzlukla dudağını yaladı. Clark bu hareketi yakalamış keskin bakışlarıyla kızı kendine hapsetmişti.
"O gece... O adamlar neydi peki?" kelimeler genç kadının dudaklarından zorlukla dökülmüştü.
"Onlar Layka... Yani kan emiciler." Clark gayet normal bir konuda konuşuyormuş gibi rahattı fakat Camelia için bu durum geçerli değildi.
Soluksuz kalmanın ne olduğunu unuttuğunuz ender anlar olur ya hayatınızda, Camelia için bu an o zaman dilimlerinden bir parçasındaydı. Aradan geçen bir kaç dakikada kıpkırmızı kesilerek öksürmeye başladı. Kızın boğulurcasına öksürmesine şaşıran Clark yerinden kalkarak Camelia'nın yanına gitmek için hamle yaptığında genç kız aniden yerinden kalkarak geri geri gitmeye başladı. Kendini toparlayan Camelia korkudan irileşen gözleriyle erkeğe bakarak cılızlaşan sesiyle fısıldamaya başladı.
"Sen... Sende... Yaklaşma!" Kızın çığlığı evi inletirken Clark çevik hareketle kızı kollarına alarak sakinleşmesini bekliyordu. Derin soluklarla hıçkırıklara boğulmuştu Camelia. Hayatında hiç korkmadığı kadar korkuyordu. Korkunun yanı sıra içine işleyen güven duygusu erkeğe bağlanmasını sağlıyordu.
"Çırpınmayı bırak ve nefes al Melek!" Camelia sinirle adamın koluna dişlerini geçirdi. Var gücü ile ısırsa da pekte bir değişiklik olmamıştı.
"Lanet herif benim adım Camelia!" diye bağırdı. Camelia son bir kaç çırpınmadan sonra kendini bırakarak derin derin soluklanmaya başladı. Altın rengi gözlerinden yuvarlanan iri yaşları önemsemeden yüzünü erkeğin boyun çukuruna gömdü. Burnuna dolan yağmur sonrası toprak kokusunu ciğerlerine doyasıya doldurdu. Kafasına sonradan dank eden bir şeyi sormak için geri çekilerek erkeğin uçurum karası gözlerine baktı.
"Bana... Ne... Yapacaksın?" burnunu çekerek fark etmeden tuttuğu soluğu bıraktı. Kızın nefesi dudaklarına çarparken daha fazla dayanamadan dudaklarını birleştirdi Clark. Çölde kalan meçhulün suya özlemi gibi sömürürcesine kızı içiyordu. Camelia başta şaşırsa da geri kalmadan karşılık vererek kollarını erkeğin boynuna dolayarak sıkıca karşılık verdi.
İpler kopmuştu. Birbirlerinin tatlarına bakmışlardı ve kapıldıkları iklime sürüklenmekte kendilerini alıkoyamıyorlardı. Nefes alma ihtiyacı ile kısacık bir an ayrılmışlardı. Hızlanan nefeslerini kontrol etmeye çalışıyordu ikiside, kendini ilk toparlayan Clark konuşmak için bir kaç dakika beklemeye başladı.
"Sana zarar vermek isteseydim o gece o ucubelerle beraber senide yok ederdim." katkısız ben tehlikeliyim sinyallerini barındıran ses tonu kızı sarmalarken kendine çekerek burnunu Camelia’nın pürüzsüz boynuna değdirdi. Kızın kokusunu içine çekerek sıkıca sarıldı.
"Sana zarar vermeye çalışanları parçalara ayırırım. Bu kendim olsam bile."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Varisi
FantasyEn masum olan can alırken, en korkulan can verecekti. -Nurhayat Turna .. Kronolojik Sırayla Yayınlanma Tarihleri; 28 Kasım 2011 - FKS Öykü Kulübü 30 Kasım 2012 - Hikayeler. 15 Temmuz 2014 - Hayat-I Roman 29 Ekim 2014 - Wattpad