Karanlık!
Karanlık ve ıssız bir yolda tek başına kalan bir yürek! Korkuyla bükülen bir beden... Her zamanki temizlik günlerinden birindeydim. Varlığını unuttuğum yada yoksaydığım tanrı tüm öfkesini kusar gibi yağan yağmurda evimin yolunu tutmuştum. Uzun paltom ayaklarıma kadar uzanırken başıma taktığım klasık şapkamla yağmurda umarsızca yürüyordum. Taki onu hissedene kadar!
Hissetmek!
Hani şu yüksek gerilim hatlarına dokunmakla birebir aynı olanından. Hızlı adımlarla ilerlerken yaşadığı korkuyu, öfkeyi, terkedilmiş duygusunu farkında olmadan kısa bir bakışıyla içime işlerken ona doğru çekildiğimi hissettim. Adımlarımı sıklaştırarak peşinde ilerledim.
Sessizce ilerlerken ani bır hareketle arkasına dönmesiyle kendimı bir direğin arkasına gizledim. Gürleyen gökyüzüyle sıkıca paltosuna sarılışını izledim belli bir mühlet. Islanmış saçları dönmenin etkisiyle halka misali melek yüzüne yapışırken keskın gözlerime takılan tablo içimde bır yerlerin acımasına neden olmuştu.
Gözleri...
Anlamlandıramadığım duygu selinden tek biri sıyrılarak duran kalbime işledi.
Korku...
Yaşadığı korku onu acız kılıyordu. İçimde koruma dürtüsü yüzeye çıkmak için çabalarken boş vermişlık duygusunun kapladığı kalbim umursamazlıkla adımlarımı sıklastıracağım an burnuma dolan kokuyla yönümü değistirmeye yetmişti.
"Laykalar," tükürürcesine ağzımdan dökülen kelimeyle deminki yere doğru baktım. Narin bedenini ıslanmış paltosuyla sarıp sarmalayan meleğin arkasında dört celladı ilerliyordu. Öfkeyle kasılan kaslarım alarm verircesine sızlarken tekrar takıldım peşine.
Ard arda çakan şimşekler göğü delercesine akıtan öfkesini kusarkan kulağıma dolan seslere konsantre olmuştum. Salyalarını akıtarak kadının üzerine gitmelerini izledim belli bir mühlet. Korkunun hapsettiği narin beden tüm titreyişlere rağmen ayakta dimdik kalabilmeyi başarıyordu. Olan bitenlere daha fazla kayıtsız kalamayarak ortaya cikmıştım. Gürleyen gökle beraberinde çakan şimseğin karanlık çıkmaz sokağı aydınlatmasıyla adeta kükreyerek çıkışmıştım.
"Ona dokunmayın," sesimdeki katkısız öfkeyle gürlerken bana eşlik eden gök yüzü tekrar gürlemişti. Alaycı bakışlardan sıyrılarak belimdeki silahımı kavrarken aklımdaki tek düşünce geç kalmamış olmamdı. Karanlık ıssız sokakta silahımdan çıkan ses çınlarken kulakları sağır edecek bir feryat kopmuştu. Çaresizliğin ve korkunun feryadı...
O narin bedenden yükselen ferat!
* * *
Burnuma dolan ıslak toprak kokusunu ciğerlerime çekerken yattığım yatakta gerinmeye başladım. Fazlaca rahat olduğum bir yataktı ve saten çarşaf çıplak tenimde kayarken... Bir dakika! Yatak, çıplaklık ve saten çarşaf. Bir anda yattığım yerden doğrulurken bedenimi örtmeye çalışıyordum. Ağzımdan kaçan çığlıkla - artık nerdeysem - koca yeri inletmiştim. Tamamen yataktan kalktıktan sonra korkuyla açılan gözlerimle etrafi süzmeye başladım. Dün geceden zihnime doluşan karelerle tekrar çığlık attım. Benim bağırışlarımı işitmiş olacak ki kapının yuvarlak kolu dönmüş ve çıkardığı gürültüyle kapı açılmıştı. Korkuyla iki yada üç adım gerilerken ilk görebildiğim ayakları olmuştu. Korku, damarlarımda arsenik etkisi yaratarak geçtiği yerleri kavururken titrek bedenimi ayakta tutmaya çalıştım. Yutkundum. Olası bir çığlık atmamak içn tek elimle ağzımı tıkarken diğer elimle çarşafa sıkıca sarınmıştım.Kapıdan içeri giren heybetli bedene kitlenirken gözlerım korkuyla titremeye devam ettim. Kömür karası saçları beyaz teninde asice dururken koyu uçurum gözlerinden ayıramamıştım kendi gözlerimi. Derinden gelen çığlıkla yatağa tırmanarak diğer tarafa geçtim
"Yal-yalvarırım... Bana zarar verme," benim tepkime yüzünü buruşturarak bir kedini sağlayacağı zerafetle üzerime yürümeye başladı. Tanrım! Ne tür bir günah isledimde bunları yaşıyordum. Üstelik tehlikeli bir melek tarafından dürülecekti cezam.
"Korkma," çocukluğumda dağ bayır koşmasını hep severdim. Kendi sığınağım diye nitelendirdiğim bır mağara keşfetmiştim. Her seferınde fırsat yaratır sığınağıma koşardım. Tuhaflık şuydu ki oraya her adımımı atışımda kulağıma dolan dünyada duyamayacağınız melodiler olurdu. Şu üzerime gelen heybetli adamın esrarengiz melodili sesi geçmişin güvenli kollarına atarken rüzgarın sardığı bedenim titremişti. Kendime geldiğimdeyse bu yabancı adamın bedenimi saran çarşafı tek hamlede çekmiş çıplak kalmamı sağlamıştı.
Korkudan kuruyan boğazımı yumuşatmak için yutkundum. O koyu karanlığı barındıran gözlerınde hiç bir duygu barındırmayan bakışlarından korktum. Sakince bakarken yüzünün kasılmasıyla soğuk duvara yasladım bedenimi.
"Korkma," yine beni benden alan farklı ezgideki sesiyle tekrar yutkundum. Farkına yeni varabilmenin şaşkınlığıyla birbirimize çok yakın olduğumuzu anlamam kısa sürmedi. Yüzünü yüzüme yaklaştırdığı an kalbim patlayacak gibi olmasına aldırmadan gözlerimi yumdum.
"Dokunma bana," titreyen bedenime mani olamazken başımı sertçe çevirdi. Boynumdaki soğuk ellerden ürpersemde korkuyla inledim.
"Sana zarar vermemişler." Terkar sesini duymanın verdiği tuhaf duyguyla boynumdaki elini çekmiş koyu renk gözlerini gözlerime kilitlemişti. İçimden avaz avaz kızı susturmak için derin nefes alırken bir iki adım uzaklaştı.
"Şimdi dinlen! yorucu bir gün olacak..." sesindeki tını ürpermeme sebep olsada donuk bakışlarla onu izlemeye başladım. Kendimi toparlamam saniyelerimi almıştı.
Usulca yanımdan ayrılırken koluna yapıştım. Benim küçük ellerim sıkı kaslarla örülü olan güçlü kolu kavrarken anlamlandıramadığım bakışlarını tekrar üzerime kitlemişti. Tekrar yutkundum. Çenemi dikleştirerek bende en az onun kadar kararlı bakmaya çalıştım.
"Kimsin sen? Nesin! Olan bitenlerde ne!?" nefes almadan sıraladığım sorulara yüzünde yayılan gülümsemeyle bakıyordu gözlerime. Pencereden sızan güneş beyaz teninde parlarken kendimi ona çekilmekten alamadım. İki koca adımlarla aramızdaki mesafeyi kaparken ne zamandır tuttuğum nefes canımı acırtasına sızlarken tekrar ve tekrar yutkundum.
"Ah melek... Sen güzel kafanı bu gibi sorularla doldurma ve zamanı gelince hepsini öğreneceksin. Ve benim adım Clark bunu bilmen yeterli." Yanımdan ayrılırken tuhaf bir his bedenimi sararken kendimi uyandığım koca yatağa bıraktım. Yorgun bedenimi kenara sıkıştıran karanlık güçlü kollarını sararken bedenime karşı koyamadan yummuştum gözlerimi.Tanrım! Hangi belaya bulaştııdıysan sen beni koru!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Karanlığın Varisi
FantasyEn masum olan can alırken, en korkulan can verecekti. -Nurhayat Turna .. Kronolojik Sırayla Yayınlanma Tarihleri; 28 Kasım 2011 - FKS Öykü Kulübü 30 Kasım 2012 - Hikayeler. 15 Temmuz 2014 - Hayat-I Roman 29 Ekim 2014 - Wattpad