Taş çocuklar çetesiyle iyi anlaşmıştık.
Kafayı bulmuştuk, çiğköfte yemiştik, halay çekmiştik, Ankara havası oynamıştık, penguen dansı yapmıştık ve şimdi...
"Günün türkü barcısı Abdurrezzak kızımızı sahneye davet ediyoruz"
Başımızı fena halde belaya sokacaktık. Saat kim bilir kaçtı ve ailem kim bilir bizi nerede arıyordu. Ama bir şey var ki bunlar pek de umurumda değil.
Sarhoşum ben!
"Geliyorum tatlişkom" diye bağırdım. Sahneye gitmek üzere konforlu yerimden ayrılırken yanımdaki Nova'ya "Ufff çok havalıyım" diyerek dil çıkarttım.
Mahmut Tuncer kılıklı türkücü sahneye geldiğimi görüp konuşmaya başladı.
"Maho Türkü Bar'ın bir geleneği ile eğlencemize devam ediyoruz. Şimdi sıra çift dansında, günün ikinci..."
Türkücü, konuşmaya devam ederken esnedim. Fazlasıyla uykum gelmişti. Yere kıvrılıp uyuyabilecek vaziyetteydim.
"Günün ikinci türkü barcısı yağuşuklu Mahmut 'u sahneye davet ediyoruz."
Ha?
Sahneye gelen Mahmut'u gördükten sonra canlanmıştım. Zıpkın gibiydim maşallah. Tü tü tü!
Belki salaktı, aptaldı falan ama fazlasıyla yakışıklıydı. Kalbinizi kolayca ona kaptırabilirdiniz.
Yakışıklı suratını bana doğru çevirerek göz kırptı.
Kalbinizi çok kolayca ona kaptırabilirdiniz.
Uğultular kesildi ve Ümit Besen'den Nikah Masası çalmaya başladı.
Beyaz atlı prensim, Patch'im, Percy'im, Zach'im, hayallerimi düşleyen erkeğim bana yaklaşıyordu. Anın büyüsüyle ismini ve aptallığını unutmuştum bile. O benim için mükemmeldi.
Ve ben bilmem kaçıncı kez hayal kırıklığı yaşadım.
Her şey çok hızlı oldu.
Bir adam kolumdan tutup çekti. Tam "Sen ne ayak koçum," diyecekken bu adamın yüzünü gördüm.
"Baba?"
İşte şimdi bitmiştim.
"İlkem senin burada ne işin var ha kızım seni arıyoruz saatlerdir sen bizim başımıza halay başı mı olacaksın kızın hangi üniversitede okuyor dediklerinde Mahmut Tuncer Üniversitesi mi diyeceğim..."
Fazlasıyla sinirli olup bana saydıran babama sarıldım.
"Takma kafaya düzelir be baba."
Babamın arkasında kalan Mahmut'la göz göze geldik. Bakışlarından "Ah sevgilim babana yakalandık," dediğini anlayabiliyordu. Ya da sadece "Aha mala bak babasına yakalandı," diyordu. Siz ilk ihtimali göz önünde bulundurun, ben de öyle yapacağım.
Babam tekrar kolumdan tuttu ve beni çıkışa doğru sürüklemeye başladı. "Yarın düzelteceğim ben seni," diyerek söyleniyordu.
Evet, kesinlikle yarın beni düzeltecekti. Düzelteceklerdi, düzelmek...
Türkü barı terk etmeden son kez arkama baktım –sürüklenirken bu eylemi gerçekleştirmek ne kadar zor olsa da- Mahmutoşkiciğim çetesiyle beraber halay çekiyordu.
Ah sevgilim ah Mahmutoşki senin için buraya geri döneceğim...
Tekrar gelin lo tabelası asılı kapıdan dışarı çıkarken tabi ki de Mahmut'u değil de penguenlerin neden uçamayıp kuş sayıldığını düşünüyordum.
Dışarı çıktığımızda babam kolumu bıraktı. Bir silkinip kendime geldim. Muhittin Amca ve Nova da buradaydı.
"Babişko ya ben orada Selahattinoşko ile takılıyordum sen neden eve gidiyoruz diye atar yaptın ki tatliş babişim."
Hani bebek gibi konuşup kendini tatlı sanan kızar vardır, işte Nova tam olarak o kızlardandı. Evladım olsa sevmezdim onu bu şekilde.
Muhittin Amca, "Başlatma babişine," diyerek başlayıp hoş olmayan sözcüklerle sözüne devam etti. Babama dönüp "Yarın bunları düzeltelim kafayı bulmuşlar bir halt anlamıyorlar," diye ekledi.
Ben de Nova'ya "Ay kız yarın ayvayı yedik," deyip 'biz bittik' anlamına gelen el hareketini yaptım.
"İlkemoşki madem yarın ayva yiyoruz, 20 kilo ayva alalım manavdan da yarın ayvayı yerken yanında iyi gider"
Tabi bunu duyan ben gülme krizi geçirdi.
Imdb puanı 9.4, türü korku, gerilim ve dram.
Kafamı yastığa koyar koymaz sızdıktan sonra başımın çatlamasıyla uyanmıştım. Uyanır uyanmaz başımda biten ve bir ressam edasıyla işini yapan İmge'ye "Ne yapıyorsun kız İmge ne çiziyorsun kız kafama?" diye sordum.
"Başına çatlak çiziyorum abla," dedikten bir süre sonra odamın kapısı açıldı. İmge, çatlakları çizmeye son verip boya kalemlerini kalem kutusuna yerleştirmeye başladı. Gelen Simge'ydi ve "Abla babam çağırıyor," dedikten hemen sonra gözden kayboldu.
İmge ile bakıştık.
"Abla siz neredeydiniz dün?"
"Uludağ'a gittik," diyerek yataktan kalktım. "Ablana bir sübhaneke bir kulhuvallah oku ben savaşa gidiyorum."
Odadan çıkıp salona doğru ilerlerken adeta imana gelmiştim. "Allah'ım affet bir daha yapmayacağım affet."
Salona girdiğimde üçlü koltukta oturan annemi ve babamı gördüm. Onların karşısındaki ikili koltuğa oturdum. Yanımda Simge oturuyordu. Bu bücürün burada ne işi vardı? Annemler siz ablanız gibi olmayın, türkü barlarda halay başı olmayın diye nutuk mu atacaktı acaba.
"Simge, İmge'yi de çağır bakıyım."
Tüm angarya işlerden sorumlu evin kölesi Simge koşarak İmge'yi çağırmaya gitti. Ben de canım biricik yavrum arkadaşım Nova'nın nasıl ayva yediğini düşünmeye başladım. Umarım tadı güzeldir, çok buruk ayvaya denk gelmemiştir inşallah.
Babam ile göz göze geldiğimizde bakışlarından korktum. Başıma neler gelecekti? Babamın korkutucu suratını görmemek için halı ile bakışmaya başladım.
İmge ile Simge içeri el ele koşarak girdi. Çabuk olmuştu. Sonra el ele ilerleyerek koltuğa oturdular. Beni ortalarına almışlardı, üçümüz de susmuş annemlerin ne diyeceğini bekliyorduk.
Babam "Öncelikle senle sonra özel olarak konuşacağız İlkem," dedi. Her zaman böyle olurdu. Ailecek toplanırdık ve babam hep böyle derdi.
Bu zamanlarda da hep şeyi söylerlerdi...
Ne! Olamaz değil mi?
Annem gülümseyerek konuştu.
"Kızlar bu güzel haberi uzatmadan veriyorum. Kardeşiniz olacak."
Simge alkışladı. "Olley sonunda bende abla olabileceğim!"
Başımdan kaynar sular döküldü."Anne sen menapoza girmiyor musun anne ne çocuğu anne sen ne diyorsun anne hani karnın hep kuru fasulyeydi anne!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sürpriz Yumurta
HumorWatty Awards Keşfedilmemiş Cevherler'15 En İyi Mizah Hikayesi Ana karakterken bile ana karakterliği beceremeyen İlkem, geniş sülalesi, en yakın arkadaşı Nova ve onun çekirdek ailesi. İşte karşınızda tam bir tatil ekibi. Gitmek için pek bilinmeyen bi...