•düzenlendi, öncekini okuyanların tekrar okuması önerilir.
dokuz ● ❝kaybedilen akraba bağları❞
Seherbazlar, etrafı dikkatli bir şekilde arıyordu. Bir ipucu, en kötü ihtimalle ne olduğuna veya kimin yaptığına dair ufak bir parmak izi bile bulsalar sevinecek hâldeydiler.
Walburga Black'in ortadan bir anda kaybolması safkan dünyasında garip bir etki yaratırken, aynı şekilde pek de yankı yapmamıştı. Büyük bir ihtimalle Walburga Black'in kaçırılmasının ardında olan kişiler -doğal olarak- Ölüm Yiyenlerdi ve bu yüzden, bu kaçırılma olayı pek de ilgilerini çekmemişti zâtıallerin.
Giriş kapısının yanında tek gözü her tarafa bakan ve ayağını birkaç ay önce savaşta kaybetmiş olan Alastor Moody duruyordu. Asasını her tarafa doğrultuyor ve hiçbir ayrıntıyı gözden kaçırmıyordu.
Ancak her tarafa bakan bir gözü olsa bile her şeyi göremezdi.
"Nasıl gidiyor, Moody?" Cygnus Black, elinde tuttuğu simsiyah, üzerinde küçük, Latince yazan yazılar olan sopasını yere vurarak varlığını belli etti. Arkasında her tarafa ilgiyle bakan Druella Black bile Alastor Moody'nin cevabını duymak için onlara dönmüştü.
"Buraya girmeniz yasak," diye hırladı, Moody. "Dışarıda bekleyin."
Cygnus Black, rahat tavrından ödün vermeyerek güldü. "Alastor, biliyorsun ki Orion öldükten sonra Walburga'nın ailesi olarak tek biz kaldık. Bu yüzden bunu bilmemiz gerekiyor."
Moody yanlış bir hareket ve sözde bulunmamak için kendisini sıktı. Biliyordu ki Cygnus Black ile karısı Druella Black Voldemort'un yanındaydılar ve her zaman kıl payı kurtulabiliyorlardı.
"Alphard ne güne duruyor, Cygnus?" Cygnus Black'in yüz hatları sertleşti, duruşunu dikleştirdi ve her zamanki kibirli hâli ile Moody'e baktı. "O bizim ailemize layık değil."
Moody, sinirle nefesini bıraktı ve yüzünü onlardan iğrendiğini belli eden bir şekle soktu. "Dışarıda bekleyin. Bu size son uyarım. Yoksa bir direğin üzerinde kendinizi asılı olarak bulursunuz."
Cygnus, elindeki sopayı yere sesli bir şekilde vurup arkasını dönerken, karısı Druella da ona eşlik etti ve ikisi de Black Malikanesi'nden çıktılar.
"Bir işe yaramaz ifritler." diye mırıldandı Moody, kendi kendine. İşi fazla değilmiş gibi bir de onlarla uğraşacak zamanı yoktu, hepsi boş ve gereksizdi onun gözüne göre.
"Moody," Arthur Weasley Moody'nin yanına gelirken, alnındaki terleri cebinden çıkardığı mendille sildi. "Dumbledore seni çağırıyor."
"Bir gelişme mi olmuş?" Moody tek kaşını kaldırarak Arthur'a döndü. Şimdi iki gözü de Arthur'un üzerinde sabitlenmişti.
"E-evet." Arthur Weasley Moody'nin bu hareketine biraz şaşkınlıkla yanıt verirken, Moody yanından topallamasına rağmen hızla geçti ve Black Malikanesi'nin odalarını tek tek geçmeye başladı.
Dumbledore, bu konu ile yakından ilgileniyordu. O yüzden Black Malikanesi'nde eskiden Orion Black'e ait olan çalışma odasında duruyor ve tüm gelişmeleri en kısa sürede alıp durum analizi yapıyordu.
Moody'e göre, bu işi bizzat kendisi de halledebilirdi. Dumbledore yakın dostlarından birisi olsa da bu işe burnunu sokmasına gerek olmadığını ikisi de biliyordu. Sadece o Regulus veledi yüzünden de bu işi devraldığını tahmin edebiliyordu, ancak bu düşünceyi hep arkaya atıyordu.
Bir Ölüm Yiyen'e güvenilmezdi.
Kapının önünde dururken, kapıyı çalmadan kendi kendine açılması ile homurdandı Moody. "Kapıyı kendim de açabilirdim, Dumbledore."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
partis temporus ℘ regulus arcturus black.
FanfictionKader ağları vücudunu sararken, nefes almayı denemesi güç bile değildi. Sadece tek bir dokunuş. Kurtulan bir hayat ve kendini feda eden bir can. ❝Özür dilerim, abi. Sen haklıydın.❞ •270919 ...