•düzenlendi, öncekini okuyanların tekrar okuması önerilir.
on iki ● ❝şans artık benden yana.❞
Sirius, odayı tekrar turlarken diğerlerinin bakışlarını umursamıyordu bile. Tek istediği Regulus'un çabucak buraya gelmesi ve sağ olduğunu kendisine göstermesiydi.
"Belki de onu gerçekten de takip etmeliydik." diye mırıldandı Remus, kolundaki saate endişeli bir bakış atarken. Regulus gideli üç saati geçiyordu ve ne ondan ne de Walburga Black'ten bir haber vardı.
"Ben demiştim demekten ne kadar nefret ederim, bilirsiniz." diye alayla homurdandı, Sirius. "Ama BEN DEMİŞTİM ve şu an Regulus'un nerede olduğunu, hangi cehennem içerisinde başkalarıyla dövüştüğünü bilmiyoruz!"
"Vay canına," diye nefesini içine çekti, Peter. "Patiayak gerçekten, ama gerçekten sinirlenince çok korkutucu oluyorsun."
"O senin korkaklığın, Peter." diye hırladı, Sirius. Fakat daha sonra derin bir nefes alarak ellerini saçlarından geçirdi. "Üzgünüm, Kılkuyruk. Öyle söylememeliydim. Ama biliyorsun, şu an sinirlerim hayli bozuk ve... İşte, bozuk. Bu kadar."
Peter, incindiğini belli etmemeye çalışarak başıyla Sirius'u onayladı. "Anlıyorum, Patiayak. Senin için zor olmalı."
"Çatalak hâlâ Lily'nin yanında mı?" Sirius, konuyu değiştirerek Remus'a döndü. "Evet, gece yarısı biraz rahatsızlanmış. Büyük ihtimalle hamilelik yüzünden, ama şu anda iyiymiş."
Sirius, somurtarak boş koltuklardan birisine oturdu ve elleriyle yüzünü örttü. "Her şey çok kötü gidiyor... ve ben hiçbir şey yapamıyorum."
"Tam tersine, Pati, " Remus bir elini Sirius'un omzuna koyarken, dostça gülümsedi dostuna. "Şu ana kadar bir sürü şey yaptın. Sakın kendini suçlama."
"Ah evet, bir sürü şey yaptım." Boğuk gelen sesiyle konuşmaya devam etti. "Dumbledore'un herkesten sakladığı madalyonu çaldık, Regulus'un eli kolu serbest bir şekilde dolaşmasına izin verdim ve şu an Walburga Black'i kaçırması için Kim-Olduğunu-Bilirsin-Sen'e gönderdim."
"Peki şu Regulus'un bahsettiği saldırı..." Peter, tüm dikkatleri kendine çekmek için kısa bir süre beklerken, konuşmaya devam etti. "Sizce ne zaman olacak dersiniz?"
Remus, kaşlarını çattı. "Dumbledore ya da başka bir Yoldaşlık üyesi bu durumla ilgili hiçbir şey söylemedi. Bence olursa bize de haber verirler."
Peter umutsuzca başını sallarken, Sirius ellerini yüzünden çekti ve ayağa kalktı. "Nereye gidiyorsun?"
Sirius, bakışlarını Remus'a çevirdi. "Mutfağa. Umarım Regulus bir şeyler kırmamıştır."
Remus'un başıyla onaylamasıyla yavaş adımlarla mutfağa doğru gitti ve etrafa baktı. Regulus'un içtiği kahve fincanı hâlâ orada, tezgahın üzerinde duruyordu. Kahve'nin saklandığı kutu'nun kapağı açıktı ve yan tarafta da küçük bir demlik vardı.
Aslında, mutfak Malikane'nin duruşuna göre oldukça küçüktü. En fazla altı ya da yedi insan sığabilirdi ve siyah ile beyazın tonları mutfağı olabilirmiş gibi daha da küçük gösteriyordu.
Adımlarını tezgahın önüne doğru yönlendirirken, Regulus'un içtiği kahve fincanını eline aldı ve sanki gelebilmesini umuyormuş gibi elinde tuttu.
"Hadi ama, Reg." diye fısıldadı, fincana doğru. "Yapabilirsin. Sana güveniyorum."
Derin bir nefes alıp fincanı geri bırakırken, son kez baktı ve arkasına döndü Sirius. Sanki o fincanın, Regulus'tan kalan son şey olacağını hissediyor gibiydi ve hiç böyle bir duyguyla savaşmamış olan Sirius için bu cidden, berbattı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
partis temporus ℘ regulus arcturus black.
FanfictionKader ağları vücudunu sararken, nefes almayı denemesi güç bile değildi. Sadece tek bir dokunuş. Kurtulan bir hayat ve kendini feda eden bir can. ❝Özür dilerim, abi. Sen haklıydın.❞ •270919 ...