yirmi dört ● ❝aniden doğan güneş ile ortaya çıkan gerçekler❞
Güneş yavaşça doğarken ve gece yaşanan tüm o olaylar gerisinde sadece kalıntılar bırakırken, pek de bilinmeyen bir sokağın pansiyonunda kalan Anora ve Regulus o sırada uzun zamandır uyuyamadıkları o tatlı uykuyu çekmekle meşgullerdi.
Dışarıdan bir göz olarak söyleyebilirim ki, yaşadıkları olayların omuzlarında edindiği yük haylice fazla olmakla beraber bunları pek de konuşmak istemiyordu ikisi de. Başkaları da kırılmıştı, başkaları da üzülmüştü hatta ve hatta başkaları ölmüştü ancak onlar bir insanoğlunun yaşaması gereken o normal hayat yerine iki farklı taraftan da kaçmaya çalışırken kaderleri birbirine bağlanmış şanslı birer mahkumlardı. Bu yüzdendir ki hayat onlara pek de acımıyor, üst üste acı çekmeleri için uğraşırken yıkılan duvarları tekrar yapmaya başlayan onların elindeki aletleri alarak o duvarı yarım bırakmasına neden oluyordu. Hayattan tam kopulamaz, nefes almadan yaşanılamazdı ancak yaşamanın da sadece nefes almanın olduğu zamanlar, işte o zamanlar duvarın yarım bırakıldığı, insanların umudu olmasına rağmen ellerinden hiçbir şey gelmediği durumlardı ve şu anda da onu yaşayan kişiler tam olarak ikisiydi.
Ancak, şu andaki konumuz ne yazık ki ne onların uykudan uyanışı ve ne yapacaklarını konuşmaları, ne de onlardan çok uzaklarda, seherbazların gelip evin her tarafını aradığı ve neredeyse kemiklerinin çoğu kırılmış Remus Lupin'in iyileştirilirken Sirius Black'in hiçbir şeyden haberi olmayarak Azkaban'a doğru yol almasıydı. Hayır, şu anda daha başka bir yerde, belki bir mahzenin altında, toplanıp planlarını gözden geçiren Ölüm Yiyenler ileydi bizim işimiz -ki siz buraları okumadan önce söylemeliydim ki, buralar pek de iç açıcı değildi diğer yerlere kıyasla.
Bellatrix Lestrange, kıvırcık saçlarını arkasına atarken ofladı ve bir sandalyeye oturup ayaklarını öndeki masaya dayadı. "Ben daha fazla acı çektiririz zannetmiştim. Şu anda hiç de bir baskın yapmış gibi hissetmiyorum."
Kukuletalarını çıkaran Ölüm Yiyenlerden birisi, ki bu birisi kirli bir sakala sahip olan ancak yakışıklılığından asla ödün vermeyen, kahverengi saçlı ve asil bir görünüme sahip Rodolphus Lestrange'di, "Daha fazlasını yapacak zamanımız ne yazık ki yoktu, sevgilim." dedi. Sonlara doğru sesi biraz oyunbaz bir tavır almıştı. "Ancak daha sonra eminim ki karşılaşacağız. O yüzden biraz sabırlı olmalısın."
"O çocuğu Greyback'e bırakmamalıydık." Sarı saçlarını karıştırarak başka bir sandalyeye oturan Corban Yaxley, bu durumdan hiç de hoşnut olmadığını belli etti. Dudakları üzerine büyük iğretiyle konulmuş memnuniyetsizlik, deniz mavisi gözlerinin içindeki dalgayı hareketlendirerek daha da hırçın bir hâl almasına neden oluyordu Ölüm Yiyen'in. "Bir anda saf bir kan'ı kirletmek... Ne olursa olsun bana doğru gelmiyor."
"Kimseye doğru gelmiyor, Yaxley." Rodolphus da oradaki sandalyelerden birisine otururken, arkasına yaslandı ve yüzünde geniş bir sırıtma ile konuşmasına devam etti. "Ama kötü mü oldu? Saf kan'ı gelecekte böyle saçma işler için kullanmasına karşın kanının kirlenmesini tercih ederim."
Bellatrix, güçlü bir kahkaha atarken, "O anlardaki yüz ifadeleri... Ah, çok zevkliydi!" dedi. "Keşke bir daha görebilseydim."
"Orada boynunu kırmak istemiştim." Kukuletasını çıkarmayan, diğerlerinden biraz daha cılız ve küçük görünen Ölüm Yiyen, üzgün bir ses tonu ile konuşurken omuzlarını düşürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
partis temporus ℘ regulus arcturus black.
FanfictionKader ağları vücudunu sararken, nefes almayı denemesi güç bile değildi. Sadece tek bir dokunuş. Kurtulan bir hayat ve kendini feda eden bir can. ❝Özür dilerim, abi. Sen haklıydın.❞ •270919 ...