Eskiye döndüm gibi gördüğüm rüyada. Dörtlük değilde kısa hikayeler gibi yazıyordum yine şiirlerimi. Tabiki yine içim ve içimle birlikte gözlerim dolu doluydu. Yüreğimin en fakir semtindeydim yine. Aslında kendime layık gördüğüm ve bana layık olan meskendi orası. Sokak lambasının tamda kör noktasıydı. Ah dizlerim ah dizlerim nasılda canımı yakıyordu. Tek dayanağımdı onlar her zaman. Dirseklerimle basar saatlerce kelebekleri izlerdim. Ne güzel dans ediyorlar görsen. Bu mutluluğun sonu ölümle bitmemeliydi. Bu haksızlık olmazmıydı. Lakin gözlerim ağarmış, ruhumu kaçırıyor gibiydim. Bence büyük bir yalandı bu yirmi dört saatlik mevzu. Kelebeklerde uzun yaşıyordu. Yaşamalıydılar, yaşamaları tek temennimdi zaten. Konarlardı yorgun düştükçe ağaran saçlarımın uçlarına. Lakin ağır geliyordu yüreklerine, ağaran saçlarımın öyküsü. Üstelik çok kıskançtılar, onlarda aşıktı delicesine benim gibi. Onlarda tanışmıştı gelincik sevdamla. Konmuşlar yaprağına kışın en soğuk vaktinde. Mesken edinmişler sıcak yüreğini, güzel gülüşünü. Ah gülüşünü sevdiğim gelincik, ah gülüşüne vurulduğum güzel yüreklim. Saklansaydın ya kabuğuna, gönlüm paylaşamıyor gölgeni bile başka canlılardan..
Ah saçındaki aklara kurban olduğum. Senindemi saçına ak düştü bu kısa ömürlü dünyada. Kına yakarım ben onlara kendi kanımla. Yüreğimi sürerim aklarına yolculuğa uğurlayana dek. Sus be gelincik sus sakın Allah korusun diye cümle kurma bana. Rahat bırak beni, bendeki seninle baş başa. Sorma bana gelincik sorma usta yazarları. Onlarda bir bir kandırdı beni, korkma oğlum ağla korkma diye cümleler kurdular bana. Deli fırtınalara kapılmış sular gibi bırak yüreğini, sal gelinciğine dediler. Biride demediki aman oğlum yavaşla, frenle be oğlum yavaşca dile getir. Onlar yüzünden kaybettim belkide seni, çok kızgınım çok ama dua etsinler, dua etsinler gelinciğim, umutlarımıda onlar sayesinde tuttum işte sırf bu yüzden tatlı bir kızgınlığım var onlara. Onlar sayesinde gördüm ki umutların ruhu çekilir ama asla ölüme teslim olmazlar, her zaman yaşamasını bilirler, tutunurlar hayata. Amma düşle, amma hayalle, ama bilmem neyle. İşte öyle..
Eskide kaldı sanma soğuk espirilerimi, hepsi anılarımın gölgesinde saklı. Ah şu yaz mevsimlerinin sabahında, seni günüme doğan güneşle tanıştırdığım anlar yokmu. Ah senin o güzel gülüşünü soğan diye doğrayıp yaptığım menemene kattığım anlar yokmu görsen nasılda rengarenk şekilde yaşıyor yüreğimin en derinlerinde. Aklıma gelmişken söyliyim bari, biliyorsun ki ben anlamam antik kuntik şeylerden. Yok iyiki doğmuşsun, yok mutlu yıllar diye saçmalıklardan. Sende biliyorsun ki zaten seni yeniden sevdiğim her gün yeniden doğmuş kadar mutlu oluyorum zaten. Duygularımda benim gibi çekingen ve utangaçsa ben ne yapiyim yüreğimin sultanı. Ben doğduğun güne senden habersiz sana dualarımı hediye diye yolluyorsam ve bunlar kulağına, yüreğine fısıldamıyorsa ben ne yapiyim. Demekki onlarda sevmiyor o işleri. Gökyüzünden sessizce düşüyorlar gözlerinin, gülüşünün, yüreğinin en güzel meskenlerine..
O zaman şöyle yapalım gülüşünü sevdiğim. Ben burda sana yazdıkça, uykum bekliyor beni kızgın bir şekilde. Çünkü en önden bilet kestim, rüyalarımda seninle el ele verip en mutlu anılarımıza koşmak için ve zaman geçiyor üstelik ben sana doyamazken, zaman bana yetmiyorken uykumu bekletmek pahalıya mal oluyor. Baksana surat asıyor bana gerzek..
Hadi Allaha emanetimsin güzel yüreklim..