Ömrünüzün en güzel yılı,bu yıl olsun. 2020'nin hepinize şans getirmesi dileğiyle.
İyi okumalar :)
Duştan çıkıp sakin adımlarla odama geldim. Dolabı açıp iç çamaşırlarımı üzerime geçirdikten sonra makyaj masamın önündeki sandalyeye oturdum. Elime aldığım fırçayla saçlarımı tararken bir yandan da yüzümü inceliyordum. Morarmış olan yerler yerini artık sarımtırak bir renge bırakmıştı.
Pusat, Sedat'ı öldürmek için yüzümdeki morlukların geçmesini bekleyeceğini söylemişti ancak kendisiyle asla karşılaşmadığımız için yüzümün halinden haberi yoktu.
O gün, Pusat'ın evinden çıkmamın ardından tam beş gün geçmişti ve bir daha asla rastlaşmamıştık. Evde durmaktan sıkıldığım için iznim bitmeden okula gitmeye devam etmiştim. Yüzümdeki morlukları küçük bir servet ödediğim kapatıcı bir fondötenle kapatmış, herhangi bir soruya maruz kalmamıştım.
Yaşadığım tek küçük çaplı sıkıntı Gülistan Teyzeyle olan karşılaşmamızda gerçekleşmişti. Yüzümü gördüğünde aşırı derecede telaşlanmış, bunu yapanlarının elleriyle ilgili bin bir türlü bedduasını etmeyi de atlamamıştı. Ona, bunu yapan kişinin artık ellerini kullanabildiğinden bile emin olmadığımı söyleyememiştim.
Ben Gülistan Teyzenin olayları ne şekilde duyduğunu bilmediğimden dolayı sessiz kalsam da o beddualarıyla karışık anlatmıştı. Muhtemelen ben Pusat'ın evinde, odasında hatta banyosundayken Alperen, Gülistan teyzeye gelmişti. Telefonu benim gönderdiğimi, onu meraklandırdığım için çok üzgün olduğumu söylemişti.
Senaryoya göre Mina babasına küsmüş ve okuldan çıkıp gitmişti. Bana gelmek isterken de kaybolmuş, yolda gördüğü bir kişiden telefonunu alıp beni aramıştı. Babasına haber vermemem için beni tembih etmişti ve ben de sırf korkmasın diye kendi telefonumdan Mina ile konuşurken, Gülistan Teyzenin telefonuyla da Mina'nın babasını aramış, aceleyle de evden çıkmıştım.
Buraya kadar bir sıkıntı yoktu ancak Alperen'in yüzümün haliyle ilgili nasıl bir açıklama yaptığını daha doğrusu neler uydurduğunu bilmediğim için kısa çaplı bir gerginlik yaşamıştım ancak konuşmayı çok seven Gülistan teyze beddualarına devam ederken bunu da aradan çıkarmıştı.
Ne hikmetse yoldayken bir yan kesici tarafından gasp edilmiş üzerine bir de tartaklanmıştım. Çıkarken üzerimde çanta bile olmadığını fark etmeyen Gülistan teyze bunu sorgulamamıştı ve bu da benim oldukça işime gelmişti.
Saçlarımın tamamen açıldığından emin olduktan sonra saçlarımı makine yardımıyla kuruttum. Pusat'ın pek bir nazik! tavırla armağan ettiği telefonu alıp internetten gideceğim adresi kontrol ettim. Çok uzak görünmüyordu. Taksiyle geçip işimi hallettikten sonra Orhan Dayı'nın yanına gidecektim ki aralarında fazla mesafe olmaması beni rahatlatmıştı.
Bugün o gündü. Sekiz'in yanımda olmak istediği ama benim her sene ısrarla reddettiğim gün. 17 Nisan... Yönümü gösteren, düştüğümde kaldıran, Kuzey yıldızının dünyaya ilk göz kırptığı gündü. Ali bugün doğmuştu. O, doğum gününü kutlamaktan pek hoşlanmazdı. Ona göre doğduğu günün pek kutlanacak bir tarafı yoktu. Biz doğuştan şanssız ve yalnız olanların böyle günleri kutlamasına gerek yoktu. Ancak ben her sene onu bir şekilde kutlamaya ikna ederdim. Çünkü onun aksine benim kutlayacak çok şeyim vardı. Onun doğumu benim için mucizeyle eş anlamlıydı. Ali iyi ki doğmuştu...
***
Mutfaktaki üçüncü çekmecedeki çakmağı da alıp çantama attıktan sonra siyah çizmelerimi giydim. Koyu renk kotumun paçalarını içine sokup dizime kadar gelen fermuarını çektim. Üzerimdeki deri ceketin de fermuarını çektikten sonra evden çıktım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semender
ActionKarşımdaki sandalyede elleri arkadan kalın halatlarla bağlı olan adamın acı kahve gözlerine baktım. Zira kendileri bu cılız bir ampulün aydınlatmaktan ziyade sadece göz kırptığı izbe mekanın içinde hedefinden hiç şaşmadan benim gözlerime dikilmişti...