Başıma bir şey gelmeyecekse şayet, ben bölümü yayınlıyorum :)Kişi, kurum ve kuruluşların sadece hayal ürünü olduğunu belirtmek isterim :) İyi okumalar...
Başımdaki derin zonklamayla zihnimin ayılması ve hemen akabinde yüzümün buruşması bir oldu. Yastık olamayacak kadar sert bir zemindeydi başım. Yavaşça gözlerimi araladım. Salondaydım, kanepede. Duyduğum nefes sesiyle kafamı diğer tarafa çevirince Pusat'ın yüzüyle karşılaştım. Dizinde yatıyordum. O ise koltuğun sırt kısmına kafasını yaslamış, kollarını göğsünde bağlamış öylece uyuyordu. Uyuduğu rahatsız pozisyondan mıdır bilinmez ama kaşları yine çatıktı. Sanki parmağımı o çatıklığa dokundursam o çukur beni yutacakmış gibiydi.
Başımın tekrar zonklamasıyla derin bir nefes alıp yavaşça yattığım yerden doğruldum. Pusat kıpırdansa da uyanmamıştı. Sessiz adımlarla salondan banyoya doğru adımladım. Yüzüme birkaç kez su çarptıktan sonra kendimi daha iyi hissetmiştim ta ki aynaya bakana kadar. Yüzüme sürdüğüm fondöten akmış, gözlerimin içindeki kızıl damarlar belirginleşmiş, göz altlarım ise mosmordu.
Dağılmış saçlarımı çözüp birkaç kez doladıktan sonra özensiz bir şekilde topuz yaptım. Yüzümü kurulayıp banyodan çıktıktan sonra yatak odasına geçip üzerimi değiştirdim. Siyah bir eşofman altı ve bluz giydikten sonra odadan çıkıp tekrar salona geçtim. Pusat hala uyuyordu. Tekli koltuğun üzerine atılmış kaşeyi alıp üzerine örttüm. O sırada sehpanın üzerindeki Pusat'a ait telefon titremeye başladı. Yanlış olduğunu bilsem de eğilip arayan kişiye baktım. Alperen yazıyordu. Telefonu alıp hızlı adımlarla mutfağa doğru ilerledim.
'Efendim?' dedim pürüzlü bir sesle. Hattın diğer ucundaki Alperen'den bir öksürük sesi geldi.
'Abimin telefonunu bir kadın açtı.' dedi başkasına sesleniyormuş gibi. 'Olacak iş değil!' diye ekledi ardından heyecanla.
'Alperen benim, Zeynep.' dedim gözlerimle Pusat'ı kontrol ederken. 'Pusat uyuyor.'
Telefon kulağımdayken ilerleyip ısıtıcıya su koydum.
'Zeyna sen miydin yahu?' deyip derin bir nefes aldı. Birkaç saniye sonra 'Nee, abimle mi uyudunuz!?' diye bağırdı Alperen. Yüksek sesiyle yüzüm buruştu. Hâlihazırda zonklayan beynim Alperen'in bağırışıyla sızladı.
'Sana birlikte uyuduk demedim Alperen. Pusat uyuyor dedim. Salonda.'
Teorik olarak birlikte uyumuştuk ancak bunu Alperen'in bilmesine gerek yoktu. Telefonu omuzumla kulağım arasına sabitleyip dolap kapağını açarak iki kupa çıkardım.
'Sen nerede uyudun?' diye sordu Alperen gülerek. Alperen gerçekten de bir baş belasıydı. Pusat'a her ne kadar kızıyor olsam da bazen haklı olduğu gerçeğini kabullenmek zorunda kalıyordum.
'Sen hala ayılamamışsın galiba?' deyip buzdolabının kapağı açtım. Kahvaltılık malzemeleri alıp arkamı döndüğümde Pusat ile karşılaştım. Girişteki kolona sırtını yaslamış, sol elinin avuç içiyle gözünü ovuşturuyordu.
'Sorma Zeyna ya. Vallahi filler tepişiyor beynimde.' dedi sıkıntılı bir nefeste.
'Alperen mi o?' diye sordu Pusat kaşını kaldırarak. Telefona attığı bakışla tam olarak kendi telefonunun benim kulağımda olduğunu görmüş olmalıydı. Umursamadan kulağımdaki telefonu ona doğru uzattım.
'Ne oldu Alperen?' diye sordu sandalyeye yerleşirken. Elimdeki zeytin tabağını masaya koyup işime geri döndüm.
'Hayal dünyana da el atmak zorunda bırakma beni Alperen. Oğlum sen ne boş adamsın be?' diye sordu sinirli bir sesle. Evde ekmek yoktu ve benim canım markete gitmek istemiyordu. Belki Pusat giderdi ancak Alperen uyanır uyanmaz adamı yine sinirlendirdiği için ona da soramayacaktım. O yüzden krep yapmaya karar verip tekrar buzdolabını açtım. Ben malzemeleri çıkarırken Pusat'ın üzerimdeki gözlerinin ağırlığını hissediyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Semender
ActionKarşımdaki sandalyede elleri arkadan kalın halatlarla bağlı olan adamın acı kahve gözlerine baktım. Zira kendileri bu cılız bir ampulün aydınlatmaktan ziyade sadece göz kırptığı izbe mekanın içinde hedefinden hiç şaşmadan benim gözlerime dikilmişti...